Kolera | Hırçınlar
"1. Aşama, kurbanını hedefinle çakıştır."
-
Kulaklığımı takıp son ses müzik dinlemeyi seviyordum, acaba son ses açtığımda kulaklığa rağmen ses dışardan duyuluyor muydu? Evet yine saçma saçma düşünmeye başladım. Elimi ceketimin cebine koyup, cebimdeki telefonun ses açma tuşuna birkaç defa bastım. Şu an sesin dışarıdan dahi duyulduğuna kalıbımı basabilirm ama kimin umurunda, müzik ruhun gıdası dışarıdaki insanlar da bu nimetten yararlanmış olur en azından.
Bazen kendimi, sadece kendimi düşündüğüm zamanlar olur. Aslında her zaman böyleyim sadece kendimi düşünürüm. Ne mâlum dışarıdaki indanların beni düşündüğü, haklıyım.
Her neyse, olayın üstünden iki hafta geçmişti yani Burcu'yu dövmemin üzerinden. Ah, ne kadar rahatladım bilemezsiniz. Tam iki hafta, bu süre içinde okul saatine tamamen alışmıştım artık saat tam altıda uyanıyordum, benim böyle bi huyum vardı alarma bile gerek kalmamıştı bunun dışında Berke'yi özlüyordum, evet beni bir sürtükle aldattı.
Bana Sürtük dedi.
Ve bu yüzden benden yumruk yedi. Tamda tahmin ettiğim gibi burnu kırılmıştı onu özlüyordum acaba o da beni özlüyor muydu diye düşünüyodum ta ki, Burcu'yla sarmaş dolaş fotoğrafını Facebook'ta görene kadar kadar.
Hem de yorumlarda fazla yakın konuşmuşlardı sevgili değillerdi - belkide sevigililer - ama cok yakın konuşuyorlardı. O fotoğraftan sonra Berke'nin birazcık bile üzülmediğini anladım ve bana verdiği değeri de öyle.
Bir de Derin biraz garipleşmişdi, bana eskisi kadar yakın değildi, anlam veremeyeceğim bir mesafe koymuştu aramıza. Arkadaş arasındaki özel mevzuları saklıyordu, Zeynep olmasa bunlardan haberimiz olmaz. Gerçi Zeynep'te biraz garipti, bana garip garip sorular soruyordu örneğin Mete niye sizin otobüse bindi? Hiç konuşuyor musunuz? Siz ne ara arkadaş oldunuz? Falan filan, benimle alakalı bir şeyler ortada dönüyor ama çözemedim.
"Hey, Ceyda." kafamdaki binbir düşünceyi yarıda bölen Nur'un sesi ile omuz üstünden arkama baktım, bu arada okulun önünde olduğumu fark edince biraz şaşırmıştım. Demek ki insan bir şeyleri zihninde tartıp biçerek yürüyünce mesafeler kısalıyordu.
"Günaydın,"
"Günaydın."
Günaydın selamlarımızı birbirimize ilettikden sonra güçlü adımlarla sınıfa ilerledik, Nur bizim sınıfta değildi ama arada uğruyordu. Sınıfa girdiğimde Derin'i gördüm, her zaman ki gibi erkenden gelip yerine oturmuştu. Selam verdiğimde tepki vermeden sadece başını sallamakla yetindi, ona anlamaz gözlerle bakarken Nur'la beraber kendi yerime geçtim.
Hemen ön sıradaki Mete'ye kısa bir bakış attım, her zaman ki gibi ruhsuz gözlerle boş tahtaya bakıyordu, tahtaya karşı ilgili olduğundan şüpheliyim doğrusu. Ölü gibi tahtaya bakıyordu ve farkında olmadığı bir gerçek vardı ortada; onu deli gibi seven Derin gözünü kırpmadan ona bakıyordu. Böylesine güçlü bir âşkı görmediğine göre kör olsa gerek.
O sırada sınfa giren öğretmen ile kafamı Mete ve Derin ikilisinden ayırıp öğretmene döndüm, Nur öğretmenin gelmesi ile koşar adım sınıftan çıkıp kendi sınıfına yöneldi. Kafamı her an önemli bir şey söyleyecekmiş gibi hızla eşyalarını masaya koyan öğretmene çevirdim. Tıpki tahmin ettiğim gibi zaman kaybetmeden söze girdi.
"Haftaya defterleri kontrol edeceğim."
Bir öğretmenn ağzından hayırlı bir şey çıkmasını beklemek saçmaydı zaten. Sınıftaki bir kaç kişi karşı çıkmaya başladı. "Yaa hocam nerdeyse üç hafta oldu okullar açılalı ne defter kontrolü?" çocuk haklı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 1 | Kindar
Novela Juvenil#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine düşen yıldırımla değişmeye başladığında kendilerini bir oyunun içinde buldular. Hayatın gerçek zorlu...