39.Bölüm:İyi Bir Katil

3.5K 261 67
                                    

Multimedya:Nur

Mustafa Ceceli:Islak İmza

"Umut, uyanık insanların rüyasıydı..."

-

Çoğu hikâye siyahla beyazın hikayesi olmuştu, mâsum bir kız karanlık bir çocuk. Ve tabii imkânsız bir âşk ya da öyle bir düşünce...

Peki ya mavi ve siyah? Siyah karanlığın, tehlikenin temsiliydi mavi ise; mavi her şeyin temsiliydi, mavi öyle bir renkti ki bazen gökyüzü kadar durgun bazen de denizler kadar asi. Mavinin her tonunda farklı bir kişilik vardı, bazen asi bazen mâsum. Mavi gökyüzü kadar mâsum, okyanuslar kadar asi bir kadındı. İyi ile kötünün arasındaki o ince çizgide bir rüzgâr misali esiyordu. Siyah ise, karanlık bir adamdı. Her şeyi ile karanlık biriydi,

ve..

Onun karanlık hayatında sadece beyaz kadar saf bir kadına yer vardı, mavi gibi asi bir kadına değil. Beyaz belki siyahı aydınlığına çekebilirdi ya da saflığından vaz geçip kendini kaybedebilirdi. Ama siyah ve mavi imkâsızdı, çünkü mavi sabit bir karakter değil, siyahın hayatını dengesizlige sürükleyebilirdi. Her zaman siyah beyazın hayatını etkiler ama bu hikâyede mavi siyahın hayatını biçimlendirecekti...

"Hey! Kimese yok mu?"

Ani hareketimle ense kökümde acı bednimi harekete geçirdi. Bedenim yorgundu bacaklarıma oturmaktan ağırı girmişti, tek istediğim... Şu anda tek istediğim ayağı kalkmaktı. Evet aptalca bir istekti onun yerine kurtulmak istemeliydim ama bacaklarım şu an feci şekilde ağırıyordu, biraz hareket etsem geçecekmiş gibiydi.

Nefesimi tutup sessizliği dinledim. Nerede olduğumu anlamaya çalışsam da ses yoktu. Şu an neredeyim? Hiç bir fikrim yok. Gözlerimi bir şeyler bağlamışlardı bu sayede etrafı göremiyordum. Açmaya çalıştığımda açamamıştım, elimle kontrol ettiğimde üstüste düğümler atıldığını hissettim. Ve kafamı fazlasıyla sıkıyordu, ellerimi kullanma şansım olmasına rağmen gözüme bağlı şeyi açamıyordum.

Ayağı kalkmayı denedim, gözlerim bağlı olduğu için korkak adımlarla ilerledim ellerimi ürkekçe öne uzatıp küçük küçük adımlarla ilerlemeye
çalıştım. Bacaklarımdaki ağırı birazda olsa dinmişti ama gözlerim kapalıyken daha fazla yürümeye cesaretim yoktu.

Biraz daha ilerledikten sonra yürüyemedim. Bileğime bir şey bağlamışlardı ve buda benim hareket etmemi engelliyordu. Sol elimle sağ bileğimi kontrol ettim bileğimi saran metal bir şey vardı. Ellerimi biraz daha gezdirdiğimde, bu metal şeyin bir zincire bağlı olduğu kanısına vardım. Zinciri ellerimle tutup ilerlemeye başladım. Bu zincirin bir başlangıcı vardır öyle değil mi? Ellerimi öne doğru uzattığımda parmak uçlarım bir şeye çarptı, muhtemelen bu bir duvardı.

Bileğimde metal bileklik gibi bir şey var ve ona bağlı bi zincir, zincirde duvara bağlı. Bu konumda olmam kendimi bir köle gibi hissetmemi sağlamıştı. Ortam o kadar sessizdi ki, kurumuş dudaklarımdan süzülen pürüzlü dumanın sesini bile duyabiliyordum.

Ben sessizliğe isyan ederken, ağır ağır sessizliği yok eden ayak sesleri ile duraksadım, biri buraya geliyordu. Bir süre sonra kulağıma ilişen kapı sesi ile kafamı sesin merkezine çevirdim. Zemine tok sesler bırakan ayak seslerinin bana yaklaştığını hissedebiliyordum. Bir kapı gıcırdamasıyle birlikte giderek yaklaşan tok ayak sesleri.

"Kimsin sen?" dedim ellerimi öne uzatarak. "Kim var orda?" elimi biraz daha kaldırıp ürkekçe ileri doğru birkaç adım attım.

"Sonunda uyandın ha? Bir gündür senin uyanmanı bekliyoruz burada." bu keyifli çıkan ses tonu bana hiç yabancı gelmemişti. "Esra..." kahkaha attığını duyduğumda öfkeyle alt dudağımı dişlerimin arasına alıp tüm gücümle sıktım. "Derdin ne senin! Neden sürekli karşıma çıkıyorsun? Ne istiyorsun kızım benden!"

PARAMPARÇA 1 | KindarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin