58.Bölüm:UMUT

3.6K 247 46
                                    


Mehtab Guitar:Gel

"Umutlar maviydi, sonuçlar siyah."

-

1 AY SONRA..

Belli belirsiz silik kelimler vardı bedende. Geçmişe dair. Okyanus dalgalarının, ardı ardına şehvetle sürüklediği zaman tutkulu bir oyunuda katıp götürmüşdü peşine. Kalın bir kitabın, gizli bir satırında tutsak gerçekler. Zaman öyle bir şeydi ki.. Acımasızdı, merhametsizdi. Sana dair ne varsa sürüklüyor, yok ediyordu.

Her şey bir anda yok oluyor, geriye sadece yıkık bir duvar kalıyordu. Paramparça, zalimin zulmüne uğramış hasarlı tuğlaları olan o duvar. Biliyordum. İnsanlarla aranda ördüğün o duvar bir gün yıkılacakdı. Sana ulaşacaklardı.

Beynimin içinde hiddetle dolanan, delice dönüp duran kelimeler.. Geçmiş. Korku. Tuzak ve intikam. Hepsinin özeti; Kin. Kin duygusu insani bir eylemdi. Nefret etmek ve yaşananların bedelini ödetmeye ant içmek...

Kulaklığı kulağımdan çıkarıp ceketimin cebine koydum, ardından kafamı gökyüzüne çevirdim. Hava soğukdu, ancak güneş umut gibi doğmuşdu. Tıpkı bir çocuğun pastel boya ile kağıt üzerine çizdiği o kıvrımlı  bulutlar gibi süslüyordu göğü.

İnsan her daim umut etmeli, tüm kapılar kapansa bile Allah bir tanesini aralı bırakıyordu. İşte o kapı umuttu, ne kadar kötü bir geçmişin olsa da bir gün mutlu olacağını bilmemli insan. Bizim hikayemiz buydu belki de. Ben ve Mete'nin hikayesi değil.

Ben, Mete, Derin, Melek, Berke ve diğerlerinin hikayesi. Belki mahvolmuşdu hayatlar, belki hepimiz bir yere savrulmuşduk. Ama yine belki birgün bir araya gelip bu günleri hatırlayarak gülecekdik. İşte ben sabırla ve umutla o günleri bekliyor olacakdım.

Ağır adımlarla yürümeye devam ederken bu gün gereğinden fazla mutlu ve stressiz hissediyordum kendimi. Çünkü bu hayatta en nefret ettiğim şeyden bu gün geçici olsa da kurtuluyorum. Bu okulların son günü, yani daha doğrusu şubat tatili. On beş gün boyunca beni azarlayan öğretmenler yok, beni okuldan atmak için bahane arayan müdür yok, en önemlisi de o boktan sözel dersler yok. Harika değil mi?

Ah, işin kötü yanı karneler. Parlak bir öğrenci değilim, ve çalışkan olmayan bir öğrencinin karnesi nasıl olur bilirsiniz. Her sene olduğu gibi bi matematiğim dışında özelliklede sözel derslerim berbat. Yani karne heyecanı yaşamıyorum. Notlarımı son sınavlardan sonra az çok tahmin edebiliyordum ki son sınavlarda bana kopya veren Melek'de yokdu.

Melek'in ölümünün üzerinden tam bir ay geçdi. Koskoca bir ay. Onun yokluğu öyle belli oluyor ki, bazen keşke diyorum. Keşke o aptal planı yapmak yerine Melek'den ayrılmasaydım, keşke o adamın amacını anlayabilseydim. Hiçbir şey yapamadım, azraili Melek'i kovalarken ben aptalca bir plan yapdım, bu da Melek'in ölümüne sebep oldu.

Önce Yıldız sonra Berke, sonra da Melek. Peki sıradaki kim?

Ben mi?

Mete mi?

Kim!

Birkaç ayda hayatım o kadar bokdan olmaya başladı ki, geçen seneyi 11.sınıfı düşünüyorum da... O zamanlar tek derdim, sözel derslerin sıkıcı olmasıydı ki hâlâ sıkıcı. Sabah 6'da kalkardım okula giderdim arada öğretmenlerle tartışmaya girerdim, sonra eve dönerdim ya da Berke'yle buluşurdum.

Bazen durduk yere Berke'yle kavga ederdim. O da her şeyi kavgaya çevirmenden bıktım derdi. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi konuşurduk. O zamanlar Mete benim için sınıftaki herhangi çocukdan başkası değildi. Hatta onu itici buluyordum. Annem bile haberdarken ben çatılının ne olduğunu bilmiyordum.

PARAMPARÇA 1 | KindarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin