Multimedya:Bora
Grup Nara:Gitme
"Ve kurban dibe batıyordu..."
-
Yavaşça gözlerimi aralayıp, kollarımı gererek esnedim. Yüzüme muzip bir gülümseme yerleştirirken uykumu aldığım için mutluydum, daha doğrusu kafam rahattı, okul günleri uykumu alamamamdan kaynaklanan stresle gergin ve asabi oluyordum. İkinci kez esneyip ensemi kaşıdım, karanlık odama camdan yansıyan ışık biraz da olsa odayı aydınlatıyordu. Yavaşça öne doğrulup yatakdan çıktım, camın önüne geldiğimde havanın bozuk olduğu kanısına vardım. Kara bulutlar sokağı gölgeli hâle getiriyordu. Camı açıp temiz havanın odamda yayılmasına izin verdim, komodinin üzerinde duran telefonumu alıp saate bakdığımda küçük çaplı bir şok geçirdim. Gerçekten 12'ye kadar uyumuş olamam öyle değil mi?
Saati birkaç kere kontrol edip gerçekten bu kadar zaman uyuduğumdan emin olduktan sonra gardrobumun boy aynasının karşısına geçtim, tam tahmin ettiğim gibi birbirine girmiş saçlar ve akmış göz kalemi. Bu tiple dışarı çıkarsam beni taşlarlar, bu bir gerçek.
Bu manzaraya daha fazla dayanamayarak koşaradım banyoya yönelip işi kökten çözmek adına duşa girdim. Yağlanmış saçlarımı birkaç kere köpükledikden sonra birkaç dakika ılık suyun altında kalıp duş kabininden çıktım. Üzerime beyaz bronzumu sarıp odama geri döndüm, havanın yağmurlu olmasından kaynaklanan etkiyle üşüdüğümü hissettim bu nedenle el çabukluğu ile aldığım kıyafetleri üzerime geçirdim. Ve zaman kaybetmeden odamdan çıkdım.
"Ceyda," koridorun başından bana doğru gelen annemi görünce duraksar gibi oldum, "He, söyle anne?" dedim tamda kendime yakışır bir konuşma tarzıyla.
"Yeliz teyzenler geliyor kızım." annem konuşma tarzımı pekte kafaya takmadan Yeliz denen kadının geleceğini söylerken gözlerimi devirdim. Yeliz demek misafir çocukları demek.
"Tamam, ben dışrı çıkıyorum." çıkmak bahane, Yeliz ve çocukları ile karşılaşmak istemiyorum. Ben misafirperver bir insan değilim oturup Yeliz ile muhabbet edecek değilim ve tabii çocukları, küçük çocuklardan hiçbir zaman haz almadım.
Onlar yaramaz ve laf anlamaz, insanı çok yoruyorlar ayrıca öfkelendiriyorlar. İşin en kötü tarafı ise; misafir çocuklarının üzerindeki dokunulmazlık, ah! Seni çıldırtırlar ve sen onlara bir fiske vurmayı geçtim tek bir kelime dahi diyemezsin.
"Peki, nereye?" dediğinde ıslak saçlarımı kaşırken. "Ece'ye." dedim kısaca.
"Tamam, geç kalma." başımla onayladıktan sonra kapıya yönelip montumu giydim. Ayakkabılarımı hızla giydikten sonra apartman dairesinden de çıktım. Yüzüme çarpan rüzgârla temiz havayı içime çektim, ıslak toprak kokusu. İzmir'de yaz mevsiminin etkisi uzun olduğu için sonbahar da genellikle sıcak geçer, böylesine serin ve temiz bir havaya denk gelmek bir istisna.
Durağa geldiğimde sabırla otobüsü beklemeye başladım, cidden biri bu semtin belediyesi ile konuşmalı. Ömrüm otobüs beklemekle geçiyor be kardeşim! Milletin arabası motoru falan olur, benim sadece bisikletim var anasını satayım, onu da geçen yaz gerkesiz kardeşim Burak lastiklerini patlatmıştı... Bir süre sonra otobüsün geliğini görünce şükür diye mırıldandım. Her zaman ki gibi sıkış tokuştu.
Otobüse bindiğimde, arkalara doğru zar zor ilerlerlemeye çalıştım. Hafta sonu olduğu için otobüs yetişkinlerle doluydu, bir de yaşlılar! Yaşlılardan korkuyorum doğrusu otobüste çok asabi oluyorlar, insan ne yapacağını şaşırıyor. Bazen terbiyemi bozmamak elde değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 1 | Kindar
Teen Fiction#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine düşen yıldırımla değişmeye başladığında kendilerini bir oyunun içinde buldular. Hayatın gerçek zorlu...