Multimedya:Sefa
"Mavi, bir renkten daha fazlası, sonu olmayan bir gökyüzü, umut dolu bir deniz..."
-
Gözlerimi ovuşturarak etrafı süzmeye çalşsam da başarısız olmuştum. Bir odadaydım etraf karanlıktı hiçbir şey göremiyordum. Ben daha nerede olduğumu anlamaya çalışırkrn bi anda alevler yükseldi. Etrafımı saran alevler gözlerimi iri iri açmama sebep olurken nefesimi tuttum. Arkam duvar, duvarların ön tarafını geçit vermeyecek şekilde saran alevler.
Dikkatle alavlerin olduğu yere baktım, orada biri vardı. Bu Derin'di. Bana boş gözlerle bakıyordu yüz ifadesi fazlasıyla ciddiydi. Bu hâli onu yaşayan ölüden farksız kılıyordu. Yüz hatları yavaşça şekil değiştirirken az önce Derin'nin olduğu yerde şimdi Esra vardı. Bu beni dehşete düşürdü. Gülüyordu. Şeytani bir gülüştü bu.
"Kaybettin Ceyda..."
Yüz hatları Derin'de olduğu gibi değişmeye başladığında şimdi karşımda bana kinli gözlerle bakan Burcu vardı. Ellerimi yüzüme götürüp saçlarımın arasından geçirdim. Kafamı başka bir yere çevirdiğimde bana acı içinde bakan Ece'yi gördüm. Kafamı iki yana sallayıp tekrar baktığımda Zeynep'i gördüm. Dudaklarımdan yükselen hırıltıyla birlikte, vücudumu saran ürperti gerilememe sebep oldu. Ne Ece vardı nede diğerleri... Alevler giderek etkisini artırıyordu.
Bi anda gözüm beni dikkatle inceleyen Mete'yi buldu. Yere oturmuş sırtını duvara yaslamıştı, o da benim gibi alevlerin ortasındaydı. Hızla ona yaklaşıp önüne geçtim. Ayaklarım beni onun yanına götürmüştü. Ayağı kalktı. Tam karşıma geçti, gözlerinde acı vardı. Ellerini tuttum.
"Mete..." dudağı hafifçe kıvrıldı. "Mete neler oluyor?" hiçbir şey demeden yüzüme bakmaya devam etti. "Mete, cevap ver." cevap vermedi. Kafamı sağa sola çevirip telaşla tekrar Mete'ye döndüm. "Mete, yalvarırım cevap ver. Öleceğiz. Yanacağız." elini yanağıma uzatıp alnını alnıma yasladı.
"Bu bizim ateşimiz, Ceyda. Biz kendi ateşimizde yanacağız."
Yutkunaran geri çekildim, o ise hâlâ gülümsüyordu. Alevler giderek yaklaşmaya başladığında, zihnimde bir kadının sesi yankılanıyordu.
Kaybettin Ceyda...
Neyi kaybettim! İçimi kavuran bu ateş neden bu denli titretti ruhumu. İçimde, beynimde, kafamın içinde yankılanan o his... Bir şeyler ters gidiyor gibiydi, beynimin içine nüfuz eden o dalga, kafamın içindeki, beni ben yapan duvarları birbirine katmış geriye sadece bir enkaz yaratmıştı. Sadece, bir enkaz. Güneşi batıdan doğuracak, rüzgârı hortuma çevirecek, bulutları siyah bir katrana çevirecek bir enkaz.
Göz kapaklarım, sanki yıkılan duvarların tuğlaları üzerine yığılmışcasına güçlükle aralandı. Yutkundum. Bu defa nefes nefese kalmamıştım, bu defa o rüya kendini ezberletmek isetrcesine kazınmıştı zihnime. Başımı öne eğip bekledim birkaç saniye, gördüğünüz garip bir rüya uyanmanıza rağmen zihninizde yerini her daim korur ya, şu an o durmdaydım.
Derin bir nefes alıp etrafımı incelerken ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu fark edince gözlerim irileşti. "N'oluyo lan?" telaşla etrafata göz gezdirdim. Bir salondaydım. Beyaz bir sehpanın etrafını 'U' şeklinde saran gri koltuklar vardı, duvarlar da griydi. Beyaz çerçeveli tablolar dışında tamamen boştu. Yerde ise siyah bir halı vardı ve duvarı köşeleyen bir şömine vardı. Zihnimi zorladım. En son Mete beni kovalıyordu.
Düşünce kuyusu zihnimi ihtilal ederken duraksadım, o anda gözüm duvarın diğer köşesinde kollarını çaprazlayarak bir sandalyede oturan Mete'ye çarptı. Gözlerini üzerime dikmişti, yüz hatları sertti. "Neredeyim lan ben?" başını hafifçe sağa yatırdı. "Düzgün konuş kızsın sen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 1 | Kindar
Fiksi Remaja#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine düşen yıldırımla değişmeye başladığında kendilerini bir oyunun içinde buldular. Hayatın gerçek zorlu...