Ceza | SUSPUS
"Siyah kadar yalnız, Siyah kadar karanlık, siyah kadar tehlikeliydi..."
-
Kafamı sıraya koyup gözlerimi kapattım. Ders edebiyat olduğu için yazı yazmıyorduk nasıl olsa, ki sözel dersleri özelliklede edebiyat dersini uyuyarak geçirirdim. Hayat felsefem 'Sözel dersler de uyunur.' sözünü benimsemişti. Zaten o lanet dersi dinlesem dahi beynim o salaksaçma konuları kabul etmeyecekti.
Beynim şu aralar her şeye kapalıydı. Yıldız'ın ölümünün üstünden üç hafta geçmişti ve çok şey değişmişti. Yıldız'ın ölümünden sonra ailesi Derin'i suçladı hatta üstüne bile yürüdü. Derin her şeyi anlatıp; yani Halil'in onun eski sevgilisi olduğunu ayrıldıktan sonra peşini bırakmayıp tehtid ettiğini en sonunda da o fotoğrafları yayıp tuzak kurduğunu, her şeyi anlattı.
Yıldız'ın aileside, kızlarının acısına dayanamayıp memleketlerine, yani Tekirdağ'a taşındılar. Ama Yıldız'ın mezarı buradaydı. Kızlarını burada bırakıp gitmek zorunda kaldılar. En son annesini gördüğümde durumu içler acısıydı, tıpkı Yıldız'da annesi gibi ailesine bağlıydı. Nasıl bu kadak birbirlerine bağlanmayı başardılar ki? Belkide benim dışımda her genç kız ailesine bağlıdır. Ben aileme o kadar da bağlı değildim, ailemle birlikde olmak yerine hep tek başıma odam da vakit geçirmeyi tercih ettim. Hep böyleydi benim için, ailemle aramda belirli bir mesafe vardı yanlız ailemle değil, arkadaşlarımla da öyle. Hayatım boyunca tek tabancaydım. Belkide diğerlerinin aksine yalnızlığı sevdiğim içindir.
Halil'in yangından sonra kayıplara karışması da gizemini koruyordu, arkadaşları yani ona yardım edenler yakalandı, şuan hapisteler ama hiçbiri Halil'in saklandığı yere dair tek kelime etmedi.
Derin; o günden sonra daha da sessizleşti, ailesi her şeyi öğrenmişti ama Derine hiçbir şey demediler aksine daha da çok destek olmaya başladılar, ama işe yaramadı Derin hiç kimseyle konuşmuyor üç haftadır doğru düzgün gülmüyordu bile, hatta hiç gülmedi. Sürekli kendini suçlayıp durdu.
Ve Mete, en son beni yangından o çıkarmıştı. Zeynep bizi bulamayınca Mete'yi aramış mâlum çatılıda dayak yediğim gün yine Mete beni bulmuştu, sanırım çatılıyı avucunun içi gibi biliyordu.
Zeynep'te bu yüzden ondan yardım istemiş, Mete'de bizi bulmuş yani yine Mete hayatımı ikinci kez kurtarmış oldu.
Bunu öğrendiğimde Mete'ye teşekkür etmek için yanına gittiğimde, her zamanki gibi egosuyla konuştuğu için elimdeki kalın defteri yine onun kafasına geçirmiştim.
"Ceyda." Zeynep'in sesiyle düşüncelerimi karanlık bir kutuya atıp zihnimin derinliklerine postaladım. "Ne var yine?" kafamı kaldırdığımda boş surat ifadesi ile bana bakıyordu.
"Canım sıkıldı lan, hadi konuşalım."
"Hayır," dedikten sonra tekrar başımı sıraya koyacakdım ki kafama biri kalem attı, kafamı kaldırıp baktığımda Mete'nin bana piç bir sırıtmayla baktığını gördüm. Gel birde bununla uğraş.
Masanın üstündeki kalemi tekrar ona fırlattım. Ve evet! Tam isabet, kafasına çarpmıştı.
Gururla kafamı önüme çevirdiğim sırada kafama yine bir şey çarptığını hissettim kafam acımıştı, bu da sabrımın sınırlarının giderek daraldığına işaretti. Masanın üstündeki kalemliği Mete'ye doğru fırlattım. İyi nişancıyım ensesine çarpmıştı.
"Yeter!"
İrkiletek kafamı öğretmene çevirdiğimde öfke saçan gözleri ben ve Mete arasında gidip geliyordu. Öfkeli bir öğretmen ve ders dışında başka bir işle ilgilenen iki madur. Güzel tablo.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 1 | Kindar
Ficção Adolescente#82 "Herbir tuğlası birimizi temsil eden o duvar şimdi Paramparçaydı..." Her şey hiç olmadığı kadar normaldi, sıradan ve tertemiz. Gidişat, içlerine düşen yıldırımla değişmeye başladığında kendilerini bir oyunun içinde buldular. Hayatın gerçek zorlu...