2.

5.6K 290 142
                                    

Gün ağarmaya başlayıp yurttaki öğrenciler yavaş yavaş uyanmaya başladığında kilitli tuvalet kapısı hemen fark edilmişti. Kapının anahtarının sorulacağı ilk kişi tabi ki de yurdun hademesi Yaşar'dı. Ortalarda gözükmeyen adamın yokluğu müdürün kulağına kadar gitmiş buldukları yedek anahtarla bir şekilde kapıyı açmışlardı.

Mavi kapının açılmasıyla kabinin içinden tuvaletin ortasına kadar sızmış kanı görmeleri bir olmuştu. Müdür önündeki manzaraya hayretle bakıp öne doğru atılamadan birkaç öğrenci adamı umursamadan önüne geçmiş, kapıyı açtıkları anda yerde kanlar içinde leş bir halde yatan çıplak oğlanı görmüşlerdi. Küfürler, hayret nidaları banyonun fayanslarında yankılanırken birkaç öğrenci gördükleri cansız bedenle çoktan ağlamaya başlamıştı.

Yerde yatan candan çok başına gelecek dertlerden korkan müdür bu işi nasıl örtbas edeceğini düşünürken çocuklar, oğlanın cansız çıplak bedenin üzerine hemen kendi üstlerindeki tshirtleri atmış yavaşça kabinden çıkarmışlardı.

Herkes o an o tuvalette çocuğun başına ne geldiğini anlarken, korku ve üzüntüden bedenleri taş kesmişti.

Müdür, oğlana elini bile sürmeye tenezzül etmezken bir adım daha yaklaşıp ayakta dikildi.

"Yaşıyor mu?" diye, sordu.

İçlerinden en cesur olanı çocuğun boynundaki damara parmaklarını bastırdığında hepsi alacakları cevap için nefeslerini tutmuştu. Parmaklarının altındaki o zayıf kıpırtı ile derin nefes alan çocuk esmer teni kireç gibi olmuş oğlana bakarak konuştu.

"Yaşıyor!"

Bağırış çağırışlardan yurtta kalan birkaç öğretmen de tuvaletin oraya geldiklerinde gördükleri manzarayla şok oldular. Salim öğretmen telaşla elindeki telefondan ambulansı arayacağını söylediğinde müdür hızla adamın elindeki telefona atılıp elinden aldı.

"Delirdin mi sen?! Hastane olmaz! Başımızı mı yakacaksın?"

Her bir ağızdan yükselen itirazları umursamayan müdür başka bir hal çaresini düşünürken Salim öğretmen, müdürün söylediklerine dayanamayıp adamın suratına yumruğu geçirdiği gibi elinden telefonunu aldı.

"ŞEREFSİZ!!! "

Hemen polisi ve ambulansı aradıklarında çok geçmeden ikisi de gelmiş doğruca kendinde olmayan oğlanı hastaneye kaldırmışlardı.

Ölmek isteyen, tecavüzcüsünün altında hayata gözlerini sonsuza kadar yummak için Allah'a yalvaran çocuğu kurtarmak onun için bir iyilik miydi?

Zaten ölmüş ruhunun bunca başına gelen şeylerden sonra bir daha normal bir hayat yaşama şansı var mıydı ki?

Bir hastane odasında uyanmasını beklerken perişan olmuş yaşlı anası sessizce gözlerindeki yaşları akıtıyor yaşlı babası ise olanların utancından oğluna üzülemiyordu bile. İki abisinin de olanlardan hemen haberi olurken en büyük abisi daha kardeşinin iyi olup olmadığını sormadan " Bu köyde duyulursa elalem ne der! Şerefimizi iki paralık etti o kansız! Kimse bunları duymayacak!" diye babasını tehdit etmişti.

Diğer abisi ise büyük abisinin aksine tekne kazıntısı dedikleri küçük kardeşinin haberini alır almaz İstanbul'dan kalkıp soluğu doğruca hastanede almıştı. Üç gün boyunca babasının ettiği hakaretlere büyüğümdür, atamdır diye diye sussa da daha fazla dayanamayıp yaşlı adamı bir güzel azarlamıştı. Neler olup bittiğini oğlan hala uyanmadığı için detaylıca bilmiyorlardı. Polislerden öğrendikleri de hiçbir işe yaramadığından beklemekten başka çareleri yoktu.

Kimse şu dakikadan sonra oğlana ne olacağını bilmiyordu. Köyde duyulursa yasatmayacaklarından eminlerdi. Başta zaten en büyük abisi Devran, sırf o iki paralık şerefine laf gelir bahanesiyle ibrete alem olsun diye keserdi kardeşinin boğazını. Ferzan desen ailesinden uzakta okumak için gittiği büyük şehirde daha yeni evlenmiş sınırlı imkanlarıyla eli kolu bağlıydı.

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin