"Kar-- Daha yeni geldin otur bir çay ısmarlayayım"
"Yok sağ ol"
"O kadar geldin kuru kuru yollamam. Otur bir çayımı iç hatta beraber yiyelim"
"Abim bekler."
"Ferzan'a ben haber ederim, gel hadi." Günler üzerine bulmuş kaçak kedisini kaçırır mı hiç bu fırsatı Alperen. Miran hem eve gitmek istiyordu hem de adamın ısrarına hayır diyemiyordu. Bir yandan da bakışlarının yoğunluğu iyice üstüne gelirken gerginliği daha da çok artıyordu. O kendi kendine boğula dururken Alperen, oğlanın omuzlarından tuttuğu gibi dibindeki sandalyeye oturtmuştu.
"Otur söyle ben çay söyleyip geliyorum" Şaşkın oğlanın itirazını beklemeden kendini dükkândan atıp Ali'ye seslendi.
"Ali... İki çay yolla koçum!"
"Ben gideyim..." diyerek ayaklandı tekrar Miran. Orada durmak hele de Alperen ile kahvaltı yapmak istemiyordu. Ne alakaydı...
"Hiçbir yere gidemezsin çay söyledim kedi hadi otur" Oğlanın gerildiğini görse de umursamadı. Hemen önündeki sandalyeye kurulup asla ona bakmayıp eşofmanını avucunun içinde sıkan oğlanı yüzündeki gülümsemeyle izliyordu. Kara tutamları yine isyan eder gibi dağınık dururken siyah gür kirpikleri örtmüştü kara gözlerini. Hastalıktan yeni çıktığı esmer teninin solgun duruşundan bile belli oluyordu ve üzerindeki gri eşofmanının diz yapmış paçalarından emindi ki evde de onu giyiyordu. Sanki yataktan çıkmış da gelmiş gibiydi oğlan. Bu hali bile Alperen'in içini sıcacık ediyor onu aşırı güzel ve tatlı buluyordu. Kaşı kirpiği gürdü gür olmasına ama bir tane sakalı bıyığı yoktu yüzünde. Zaten olmasındı. O köfte dudaklarını kapatacak tel bir kıl tanesine düşman kesilirdi. Uzun uzun incelemelerine Ali'nin dükkâna girmesiyle ara verdi. Çayları servis eden küçük oğlana kaçamak bakış atıp yine kucağındaki ellerine baktı Miran. Bu bıyıklı çaylar geldikten sonra asla onu salmazdı. Alperen borcamı açıp böreklere bakarak kokusunu içine çekti.
"Mis gibi koktu valla." Eline kenardaki kâğıt havludan bir yaprak koparıp böreğe sardı güzelce sonrasında da Miran'a uzattı.
"Al bakalım"
Miran bir böreğe bir de Alperen' bakıp yine de eline almayınca Alperen bu sefer çocuğun kucağındaki elini tutup böreği zorla eline tutuşturdu.
"Ne naz yaptın be kedi... Hadi soğutmadan ye de göreyim"
Zaten Miran yerse kendi de yemiş kadar olurdu. Miran, adamın bu hareketiyle hemen kafasında kötü senaryoyu kurmuştu. Kendisini o an çeşnicibaşı gibi hissetti. Kesin bu bıyıklı önce kendisine yedirerek zehir koyup koymadığını öğrenmeye çalışıyordu. Abisinin yüzünden düştüğü hale sinir oldu. Ne vardı yani iki sohbet etti diye sabahın köründe börek yollayacak. Bu kadar çabuk güvenirse al işte olacağı bu diye kızdı abisine. Kalkıp kendi getirse ne olurdu sanki zorla onu Alperen'in yanına yolladığı için eve dönünce kesinlikle abisine trip atacaktı Miran.
"İçine zehir katmayı unuttuk koca kurt. Bir dahakine özellikle dikkat ederim." deyip ters ters Alperen'e bakarken elindeki böreği sertçe ısırmış sinirli sinirli çiğniyordu. Alperen, ise oğlanın ne demeye çalıştığını anlayamadan şuurunu kaybetmişti. Öyle ki Miran'ın böreğin yağıyla parlayan köfte dudakları aklını başından almaya yetmişti. Sonradan jetonu düşen adam gülerken bir yandan da eline peçete alıp böreklerden birine sardığı gibi kendi de yemeye başladı.
"Elinden zehir olsa yerim Kara'm."
"Ne?" Lokması genzine kaçan oğlanın sırtına yavaşça vururken bir yandan gülüyordu. Öksürmekten sulanmış gözleri kara kirpiklerini ıslatmıştı. Alperen baş parmağıyla oğlanın bir gözünün ıslaklığını alırken Miran, onun ellerinin altında donup kalmış öksürmeyi filan unutmuştu. Alperen, oğlanın iyi olduğundan emin olduktan sonra tekrar yerine oturmuş çayından bir yudum alırken yüzü kızarmış oğlana göz kırptı. Eee ama bu kadarı da fazla! Miran, ikinci bir öksürük krizine girmeden hemen çayını içti. Az buçuk dili yansa da acısını kendisine sakladı çünkü bu bıyıklının ne yapacağı belli olmaz bir de diline müdahale etmeye kalkışırsa valla bu sefer onun bıyıklarını kendi elleriyle yolardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA OĞLAN [BXB]
أدب المراهقينÖlümü tek kurtuluşu sanan kara oğlan ile mahalle abisinin imkansız hikayesi... +18