22.

4.4K 394 275
                                    


Kalp krizlerinde görülen en temel belirti göğüs bölgesindeki şiddetli ağrıymış. Aşırı üzüntü ve stresten kanda oluşan küçük pıhtılaşmalar bu krizi tetikliyormuş. İşte şimdi Alperen'in göğsünde oluşan bu keskin sızı da bu krizin belirtisi olabilirdi. Öyle ki kalbi deli gibi düzensiz atarken koca cüssesinin sevdiği adamın karşısında yıkılmamak için verdiği mücadele takdire şayandı.

Oysa bu sabah uyandığında ne umutlarla güne başlamıştı. Dünkü itirafından sonra her şeyin daha farklı olacağını düşünüyordu fakat yanılmıştı. Zaten Alperen için ne zaman bir şeyler istediği gibi gitmişti ki...

Şimdi karşısında ona "Ben senin gibi ibne değilim" diye haykıran oğlan Alperen'i günlerdir yaşadığı o mutlu dünyasını tepe takla etmeye yetmişti. Masum sevgisini tek bir kelimeyle yaralamıştı kara oğlanı. Ona tutulduğu ilk günden beri zar zor kabullendiği durumunun tatsız bir özetiydi ibne denmesi. Bu yaşına kadar şerefine bir kez olsun zeval getirmeyen adama bu çirkin kelimeyi acımasızca sarf etmek reva mıydı?

Şu an sevdiği adamın önünde ne kadar güçlü durmaya çalışsa da içten içe öyle yıkılmıştı ki her şeyi bırakıp kimselerin onu bulamayacağı bir yere gitmek istese de gidemeyeceğini biliyordu. Miran, onu böyle yaralarken yine de onu sevmesi, gidememesi gurursuz gibi hissettirse de varsın öyle olsun. Ona karşı gurursuz da olurdu Alperen.

Biliyordu ki kara oğlanı çok yaralıydı ve şu an ettiği o kötü söz de kendi yaralarının daha da acıtılmaması için bir savunma biçimiydi. Yaralı hayvanlar kendilerini korumak için daha da saldırgan olurlar tıpkı Miran gibi.

Ortalığı ateşe verip Alperen'e konuşma fırsatı bile vermeden giden oğlanın arkasından oturup yas tutmak yerine incinmiş duygularını bir kenara bırakıp onun peşinden gitti.

Hali hal değildi oğlanın. Her zaman ölümü çağrıştıran gözleri bugün daha da bir fenaydı. Kendine zarar vermesin diye sessizce takip etmeye başladı Miran'ı. Vursun, kırsın isterse bin defa daha yüzüne ibne desin ama yeter ki kendi canını yakmasın istiyordu. Alperen, ona yanında olacağının sözlerini verirken bu kadar kırılacağını bilmese de yine de her türlü zorluğa hazırlıklıydı.

Dünden bugüne ne oldu da Miran böyle delirdi bilmiyordu. Biri bir şey mi dedi yoksa gece onu kucağında taşıyıp yatağına kadar yatırmasına mı dellenmişti anlamıyordu. Tam kırk beş dakika takibinin sonucunda soluğu yine sahil kenarında aldılar. Miran, kayalıklara otururken o da ondan biraz uzaktaki banklardan birine oturdu. Gözünü bir saniye bile ondan ayırmazken zayıf bedenin ağlarken ki titreyişlerini izlemek kendisine ibne denmesinden çok daha ağırdı. Dayanamadı onu böyle görmeye, o da sessizce göz yaşlarını dökerken birileri tarafından görülmek hiç umurunda değildi. Belki iki saate yakın sahilde otururken ne cebinde sessizde titreyen telefona baktı ne de milim yerinden kıpırdadı.

Tek yaptığı kendine kızmak ve Miran'ı anlamaya çalışmaktı. Fazla ileri gitmişti. İçini doldurup taşan aşkı sevdiği oğlana böyle zarar veriyorsa geri mi çekilmeliydi diye düşünüp durdu. O mutsuz olacaksa geri çekilmesi, bu aşkı tek başına yaşaması belki daha hayırlıydı.

Alperen, kendi içindeki hesaplaşmalara dalarken aslında yalnız değildi. Miran da en az onun kadar şu an kendine kızıyordu. Alperen'in sevmek dışında hiçbir suçu günahı yokken onu günah keçisi ilan edip canını o iğrenç kelimeyle yaktığı için köpek gibi pişmandı.

Kendi geçmişinden, onu bu hale getiren adamdan kanının son damlasına kadar nefret ediyordu. Oysa Alperen'in dükkanına gidip ona nefret kusarken bir nebze olsun rahatlarım sanmış ama yanılmıştı. Şimdi eskisinden daha da kötü hissediyordu. Nasıl ki Alperen onun gözlerinden bile ne halde olduğunu anlıyor, kimsenin bunca zaman görmediklerini görüyorsa Miran da bugün onun elalarındaki kırılmayı görmüştü.

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin