1 hafta sonra...
Koskoca bir hafta geçti... Gece ve gündüzün birbirini kovaladığı tam tamına yedi koca kayıp gün. Alperen'in, kara oğlanını göremediği işkence gibi geçen 168 saat. Dağ gibi adam eridi gitti derler ya... Ha işte tam olarak Alperen'de de bu oldu. Zaten kendini kabullenişinin kaçınılmaz sancılarını çekerken bir de üstüne daha kavuşmayı bırak adam akıllı göz göze bile bakamadan kara oğlanın yokluğuyla sınanıyordu.
Miran'ın yokluğunun ilk gününü çok da fark edemedi Alperen. Zaten bir önceki gece görmüştü kediyi. Sabahına kadar gönlü de aklı da onunlaydı. Nasıl olsa çocuğu hemen hemen her gün bakkala fırına giderken görüyordu o yüzden onu belki görürüm niyetiyle akşama kadar dükkânın önündeki tabureden kıçını kaldırmadı. Sonuç: Göremedi.
Miran'ın yokluğunun ikinci gününde bugün kesin görürüm heyecanıyla sabah erkenden kalkmış tıraşını olup normalde dükkân için abartılı kaçacak kadar şık giyinmişti. Belki dükkânın önünden o daha açmadan geçer de göremem düşüncesiyle her zamankinden daha erken açmıştı ekmek teknesini. Aynı dünkü gibi saatlerce gözü hep sokağın başına gidip durmuştu. Vakit bir türlü geçmek bilmiyor görme ümidi her dakika azalırken bir yandan da bu ergen hallerine kızıyordu.
"Ulan kedi... Madara ettin beni!" diye söylene söylene sigarasını yakıyordu. Bir ara dükkâna Hüseyin'i çağırıp "Kardeşim iki dakika göz kulak ol bi turlayacağım, darlandım "dediğinde Hüseyin" Git hadi git biz bilmiyoruz sanki o darlanmaları çakma Romeo..." imalarını görmezden gelip Miran' ların sokağa doğru ilerledi. Sokakta oynayan çocuklar "Alperen Abiiiiii!!!!" diye bağırarak paçasına yapışırken Alperen'de çaktırmadan kara oğlanın camlarına bakıyordu. Perdeleri sımsıkı örtülü eve daha fazla bakamadan elindeki tespihi çevire çevire dükkânın yolunu tuttu. Sonuç: Göremedi.
Miran'ın yokluğunun üçüncü gününde Alperen'in heyheyleri tepesindeydi. Sabahtan beri ocaktaydı. Teşkilattan çok sevdikleri bir abileri ziyarete geleceği için gitmemezlik edemezdi. Her yerden bir bıyıklının çıktığı koskoca binaya bi içi dolup taşan Alperen sığamıyordu. Kendini arka taraftaki balkonlardan birine atıp bir sigara yaktı. Kaç saat olmuştu! Kesin Miran dükkânın önünden geçmişti ve Alperen onu göremedi diye kafasında kurup kurup delileniyordu. Kara oğlanı göremediği her gün taze duygularının filizleri kalbini daha da sıkı sıkıya sarıyor ona yeni yeni duygular hissettiriyordu. Mesela özlem en yeni duygusuydu Alperen'in. Hatta annesinden sonra ilk defa birine karşı özlem duyuyordu. Bir çift kara gözü göremediği her saniye de artıyordu bu duygusu. Gerçi görse ne olacak... Gidip de oğlanın boynuna mı sarılacak? Güzel yüzünü süsleyen iki küçük kara zeytin gözlerinden doya doya öpebilecek mi? Gür sesiyle Miran'ın dizlerini titretecek gibi "Seni özledim... Seni çok özledim Kara'm!" diyebilecek miydi? HAYIR. O kara gözleri uzaktan bile görse yeterdi. Karşılık beklemek aciz kalbinin zavallı ümidiydi nitekim Alperen, karşılık beklemiyorum diye kendini kandırsa da bal gibi de bekliyordu. Şimdi balkonun duvarına yaslanıp ciğerlerine doldurduğu zehri üflerken aynı parmaklarının arasında yandıkça yok olan sigara gibi hissediyordu kendini.
"Off.... Off!" Sonuç: Göremedi.
Miran'ın yokluğunun dördüncü gününde artık Alperen'in canına tak etmişti. Bugün de Miran' ı mahallede göremezse ne yapıp edip o kara kediyi saklandığı yerden çıkartacaktı. Dükkânın işlerini halletmiş öğlene kadar kahvede takılıp son üç gündür yaptığı gibi kara kedinin yollarını gözlüyordu. Diğer günlere nazaran bugün siniri daha fazlaydı. Öyle ki etrafındakiler ne dese tersliyor sık sık üflüyordu. Stresten eli her dakika bıyıklarına gitmekten yakında hepsini yolmasına az kalmıştı Alperen'in. Önüne ne zaman konduğunun bile farkında olmadığı çaydan bir yudum aldığı an yüzünü buruşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA OĞLAN [BXB]
Teen FictionÖlümü tek kurtuluşu sanan kara oğlan ile mahalle abisinin imkansız hikayesi... +18