7.

4.6K 284 91
                                    

"Sen nasıl yaparsın bunu?!!."

Karşısında tüm mahcubiyetiyle eğilip bükülen çocuğa ilkti sinirli gibi gözükse de birkaç saniye içinde yüzündeki ifade değişip oğlana yaklaşarak ona sıkıca sarıldı. Bunu beklemiyorlardı. Miran'ın kolları iki yanından sallanmış halde put gibi dururken Ferzan'ın gözleri şaşkınlıktan yuvalarından çıkacak halde karısı ile kardeşine bakıyordu.

"Sen bu saate kadar aç mı durdun Miran!?" diye cırlamasıyla iki adam da neye uğradığını şaşırdı.

Kadın, oğlandan ayrılıp bir adım geriye gittiğinde gözleri Miran'ın ellerine kaydı. Yavaşça ellerinden birini kendi küçük ellerinin arasına alarak yüzünde gerçekten üzüldüğünü belli eden samimi ifadesiyle konuştu.

"Ellerin... ahh yengem ya ne oldu sana böyle? Çok canın yanıyor mu?"

Beklemediği tepkileri alan oğlanın gözünden akan yaşlarla Gül de ağlamaya başlamıştı. İkilinin bu hallerine dayanamayan Ferzan yanlarına gidip ikisine birden sarıldıktan sonra saçlarına birer öpücük bıraktı. 

"Bugün dışarıda yemek yiyelim" dedi kadın.

"Yiyelim gülüm."

"Yenge... Kızmadın mı?"

"Kızdım. Bu saate kadar aç durmana kızdım. Biraz daha yemek yemezsen daha da çok kızacağım."

"Abim, yengen açken çok sinirli oluyor hadi git üzerine bir şeyler giy de gel daha da kızdırmayalım" deyince Gül, gülümseyerek kocasının kolunun altına girip ona sarıldı.

 Üçü birlikte evden çıktıklarında Ferzan, karısının elini tutarken diğer kolunu da kardeşinin omzuna atmış o şekilde yemek yiyecekleri mekana kadar yürümüşlerdi. Bir yandan yemek yiyiyor bir yandan da olan biteni konuşuyorlardı. Yengesi hafta sonu abisiyle kendisine mutfağı boyamalarını emredince iki adam da seve seve kabul etmişlerdi bu işi. Yengesinin hoş tavrı Miran' ı baya bir rahatlatmıştı.

Günler geçmişti.  Bu süreçte Miran sokağa hiç adımını atmamış dört duvar arasında geçmişin korkunç izleriyle yaşamaya çalışmıştı.  O sokağa çıkmasa da varlığıyla ara ara birilerinin aklını işgal etmiş zihnindeki o dar sokaklarda sık sık karşılaşmışlardı. Bu özlemek ya da başka romantik bir duygu filan değildi.  Merak ediyordu Alperen. Neden tüm gün evde olduğundan tut yanan ellerine merhem sürüp sürmediğine kadar merak ediyordu. 

 Oğlanın, her aklına gelişinin ardından kendisine kızıp öfkesini ya parmaklarının arasında hunharca ezdiği tesbihinin boncuklarından çıkarıyor ya da peş peşe sigara yakıp ciğerlerinin içine ediyordu.  Bundan mütevellit kendisine dur diyememiş bazı günler olmayan varlığıyla bile onu sinir etmeyi başaran oğlanın kara gözlerini görebilmek için evlerinin önlerinden geçip giderek, çaktırmadan camlarına bakmıştı. Sonuç hüsran. Yer yarıldı da içine girdi sanki oğlan.  Onun farkında olmadan yarattığı gizem Alperen'in anlamlandıramadığı merakını diri tutuyordu. 

Geçen günlerden sonra nihayet hafta sonu gelmişti.  Abisiyle birlikte mutfağı boyayacaklarından birlikte nalbura gitmek için evden çıktılar. İlk defa geldikleri dükkana ilk girdiklerinde görünürde kimseler yoktu. Miran, sessizce etrafa bakınırken Ferzan, dükkanın içine doğru "Selamünaleyküm" diye sesli bir şekilde bağırdığında karşılık alamadı. 

"Gel kapıda bekleyelim kimse yok herhalde yanlış anlaşılmasın" deyip, kapıya doğru yürüttü kardeşini Ferzan.

"İçerde beklesek ne olacak sanki abi hırsız mıyız biz ki çekiniyoruz."

"Abim öyle değil de işte biliyorsun durumları bir laf eden olur..." demesiyle o iğrenç sesi arkalarından duydular.

Fatih, kahvehanede oturduğu yerden iki adamın nalbura girdiğini görünce hemen yerinde dikleşmiş birkaç saniye ne yapıyorlar diye uzaktan onları kesmişti. Öylece duran adamların tekrar dışarıya çıkmasıyla içeride kimsenin olmadığını anlayıp koşa koşa dükkanın oraya gitti. İçinden "inşallah bir yanlışları olur da hırsımı onlardan çıkarırım" diye dua ediyordu.

Ferzan'ın ettiği son sözün üzerine "Sizin ne bok olduğunuz belli değil, yapmayacağınız şeyler değil sonuçta" demesiyle Ferzan direk Fatih'in üzerine yürüdü.

"Ne diyorsun lan sen!?"

"Zoruna mı gitti?"

"Bana bak benim sabrımı zorlama elimde kalacaksın! Uza şimdi!"

Fatih, karşısındaki adamın cüssesinin yanında küçük kaldığından hafiften tırssa da kuyruğu dik tutmaya çalışıyordu. En ufacık bir durumda arkadaşlarının müdahale edeceğinden emindi. Zaten tek de olsa yanaşmaya götü yemezdi. 

Ferzan, kahvenin oradan onlara doğru gelen diğer adamları fark edenince hiç geri durmadı. Kardeşini yavaşça arkasına alıp önlerine dikildi.

"Hayırdır Fatih?" diye sordu içlerinden biri.

"Sahipsiz sanıp boş dükkana girmişler kardeşim. Bu Kürtlerin niyetleri belli hala bunları niye mahallede barındırıyorsak!"

"Lan sen ne diyorsun piç, neyi ima ediyorsun! Seni gebertirim!" diye çıkıştı Ferzan.

"Hooppp! Ağır ol bakalım kimi kimin mahallesinde gebertiyorsun!" diye araya girdi başka bir delikanlı.

"Siktirin gidin lan sabah sabah benim canımı daha fazla sıkmayın!"  derken artık canına tak etmişti bu durum Ferzan'ın. 

Fatih, aldığı gazla tam Ferzan'a saldıracaktı ki Miran, dükkanın önünde duran küçük keserlerden birini eline aldı. Abisinin arkasından çıkarak Fatih'i yakasından tuttuğu gibi keseri boğazına dayadı. Kimse zayıf, hastalıklı gibi görüntüsü olan oğlandan bu hamleyi beklemediği için hazırlıksız yakalanmışlardı. Bir delilik yapar diye de çok yaklaşmadan hazırda bekliyor arkadaşlarını bırakması için bağırıp duruyorlardı. Ne zaman Miran'ın üstüne doğru bir hamle yapmaya çalışacak olsalar Ferzan, kardeşinin bir kazaya sebep olmaması için onları durduruyordu. Her ne kadar Miran a güzellikle elindekini bırakmasını söylese de oğlan asla abisini duymuyordu.  

Oğlanın o kapkara duygusuz gözlerinden şimdi cehennem geçiyordu. Daha bu yaşında kolunu kanadını kırmışlardı fakat onun da kimseden bir eksiği yoktu. Yaşadıklarının kötü psikolojisi onu güçsüz bir adam yapıp kendisini korumasını engellemişti ama içinde bu zamana kadar birikmiş ve gün yüzüne çıkmaya yüz tutmuş öfkesi ilk defa bugün varlığını göstermişti. Neye uğradığını şaşıran Fatih öylece kala kalırken Ferzan, kardeşine yaklaştı.

" İndir onu abim, bunlar için değmez."

Kimseyi umursamadı. Kendinden birkaç santim kısa olan Fatih'in yakasını silkip keseri boğazına daha da dayadığında mahalleyi inleten o gür ses duyuldu. Miran, sesin sahibini tanısa da onun tek hedefi elinin altında korkudan titreyen Fatih'ti. Diğerleri gibi adama dönüp göz ucuyla bile bakmamıştı ama giderek kendisine yaklaştığını hissediyordu. Oysa Alperen'in gözlerinin tek hedefi kara oğlanın kömür karası gözlerini görmekti.  Günlerdir göremediği oğlan bir anda kucağına düşmüş gibi dükkanına kadar gelmişti. Fakat onu bu halde görmek aklının ucundan dahi geçmemişti. 

Fatih, Alperen abisinin geldiğini görünce üzerine bir rahatlama gelmiş ukala sırıtışı yüzündeki yerini almıştı. O sırıttıkça Miran'ın kaşları daha da çatılıyordu. Onun pis sırıtışı ona kabuslarının tek sahibi olan adamı hatırlatmıştı. Şimdi cehennemin ta kendisi olmuştu Miran. Sanki elinin altında boğazına keseri dayadığı adam Fatih değil de Yaşar'dı. İçinde onu yakan öfkesiyle doğru görmek için gözlerini birkaç kere kırpıştırdığında karşısında hala Yaşar'ı görüyordu.  Soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Yaşar buradaydı.  Zarar verme sırası ilk defa kendisine geçmişti Miran'ın. Ona ne yapsa yetmeyeceğini içindeki yangını söndüremeyeceğini bilse de alacaktı canını. Etrafındaki seslere sağır olmuş halde elinin altındaki adamın canını almak için keseri boynundan ayırıp başına vurmak için havaya kaldırdığı gibi istediği son hamlesini yaptı.  

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin