33.

2.9K 400 115
                                    


Derdin tasan olunca arabayla uzun yol yapmak insana iyi gelir. Aştığın her kilometrede derdini de geride bırakırsın. Hele de radyoda sevdiğin şarkılar çalarsa o yolun keyfi bir başka olur.

Tespihini bileklik gibi taktığı kolunu kapıya dayamış diğer eliyle de direksiyonun kontrolünü sağlayan Alperen, uzun yola gitmek ile ilgili yapılan tüm güzellemelerden şu an çok uzaktı. Ne arabanın radyosunu açmış ne de manzaraya bakarak sıkıntılarından uzaklaşmıştı. Aksine uzaklaştıkça daha da bir sıkıntının içine düşüyordu. İsterse dünyanın tüm yollarını arşınlasın onun derdi kalbindeydi. İstese de oradan uzaklaşamazdı. Kaldı ki o derdine sebep olan adamdan uzaklaşmak istemiyor derdiyle tasasıyla her şeyiyle yanında olmak istiyordu. Derdinin sebebine geri dönmek istiyordu. Zaten onunla aynı şehirde nefes alamayacak olmak bile zor gelirken bir hafta nasıl yaşamayı becerecekti hiç bilmiyordu. Peki ya Miran?

Üç gün göremedi diye kendi kabuğunu kırıp Alperen'e şans verme noktasına gelen oğlan şimdi adamı bırak görememeyi aynı şehirde bile olmadığını bilmek kim bilir ona neler hissettirirdi. Şu an ona kızgındı çünkü göz göre göre hastaneye Hüseyin'le gitmesine izin vermişti aptal kurt! Yine de içten içe Alperen'in kendisini yalnız bırakmayıp geleceğini düşünüyordu. Bu düşünceye sığınıp günü bitirirken ertesi gün olmuş, hastaneye gitme vakti gelip çatmıştı.

Hüseyin, kendisini arayıp "Kardeşim aşağıda bekliyoruz, hazırsan gel" dediğindeki o " bekliyoruz" kelimesi Miran'ın mutluluktan ayaklarını yerden kesmeye yetti. Biliyordu Alperen'in dayanamayıp da geleceğini. Seviyordu işte, gidemiyordu bıyıklısı. Bir hevesle merdivenlerden koşa koşa inip zemin kattaki basamaklarda yavaşlarken son kez saçını başını düzelterek apartmandan çıktı. Heyecandan adımları birbirine dolaşırken titreyen ellerini saklamak için çözümü cebine sokmakta bulmuştu. Alperen'in kendisini arabanın içinden izlediğini düşününce utanıp arabaya yaklaşana kadar da başını yerden kaldırmadı. Beyaz arabanın dibine kadar geldiğinde utanç ve mutlulukla harmanlanan kara gözleri nihayet Alp'in elalarıyla kavuşmak için üzerlerini örten ok gibi kirpiklerin arasından sıyrıldı.

Heyecanın bedeninde oluşturduğu o tatlı titreyiş görmeyi beklediği bedenin yerinde küçük bir oğlan çocuğunu görünce bıçak gibi kesildi. Birkaç saniye öylece arabanın içindeki oğlana bakarken hiçbir şey düşünemedi. Beyni hala Alperen'in yokluğunu kabullenememekte ısrarcıyken arabanın ön kapısı açılıp içinden çocuk indi.

"Abi buyur geç otur, ben arkaya geçeceğim." Cevap beklemeden arka koltuğa geçen küçük oğlandan sonra Hüseyin'in sesini işitti Miran. Duyu organlarından biri kendisine isyan edip işlevini hakkıyla yerine getirince anca duymuştu ona arabanın içinden seslenen adamı. Tüm isteksizliğiyle koltuğa oturup son nefesini verir gibi zor çıkan sesiyle Hüseyin'e Allah'ın selamını verdi.

"Aleyküm selam kardeşim, siz tanışmıyorsunuz di mi? Ali, bizim kahveci Mustafa abinin çırağı."

"Ben abiyi tanıyorum ki!" diye atladı Ali. Dikiz aynasından küçük oğlanla bakışları denk gelince oğlan, Miran'ı nereden tanıdığını heyecanlı heyecanlı anlatmaya başladı. Ali, şu an çalışmak yerine kendisinden büyük abileriyle arabaya bindiği için öyle mutluydu ki sırf Miran'ların evinin önüne gelene kadar arabanın içinde ne kadar düğme varsa hepsini tek tek Hüseyin'e sormuş, çekinse de her bir deliği kurcalamıştı.

Onun bu tatlı heyecanının yanında Miran tam bir ruh emicisi gibiydi. Kendi karanlığı başkalarının neşesini hiç düşünmeden sömürüyordu. Heyecanlı konuşan Ali'nin çocuksu neşesi Miran'ın yaşam belirtisi göstermeyen gözleriyle denk geldikçe sönmüştü. Oysa Miran çocukları çok severdi. Başka zaman olsa bir zamanlar kendisininki gibi parlayan o kara gözlerdeki ışığı şimdi ki gibi soldurmaz onunla arkadaşlık bile ederdi. Maalesef bugün o gün değildi. Yine de yufka yüreği içinde kopan fırtınalara rağmen küçük oğlana kıyamayınca yüzüne sahte bir tebessüm yerleştirip ona göz kırptı.

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin