29.

2.3K 335 117
                                    


Hüseyin, diğer hasta yakınları gibi bekleme alanında oturmuş elimdeki telefondan saatlerdir bir şeyler izliyor bir yandan da hala söylenen Alperen'i dinliyordu. İçi şişmişti artık. Daha fazla buna katlanamayınca Alperen'i orada bırakıp kahve otomatlarının oraya gitti. Bütün gece buradaydılar ve Alperen manyağını çekebilmek için sert bir kahve içmeliydi. Cebindeki bozuklukları makineye tek tek attıktan sonra koca makinede bir hareket olmayınca kaşlarını çattı. Bütün tuşlara aynı anda basıp bir karşılık alamayınca kallavi bir küfür savurdu.

 Klasik her Türk'ün yapacağı gibi bozulduğunu sandığı makineye vurarak çalıştıracaktı ki tam elini kaldırdığı vakit arkasından gelen sesle durdu.

"Vurunca çalışır mı?"

"Doktor?"

Doktor Umut, elleri önlüğünün cebinde yine yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle Hüseyin'in önüne geçip makinedeki sorunu anlamaya çalıştı.

"Suyu bitmiş"

"Hadi ya... zaten bende şans olsa.."

"Belki hala bir şansınız vardır."

"Anlamadım?"

"Ben de kahve içeceğim isterseniz size de kahve ısmarlayabilirim."

"Hayır demem."

Doktoru takip ederken birlikte bir odaya girdiler. Dinlenme alanı gibi bir yerdi. Umut, küçük kahve makinesine kapsülü koyarken Hüseyin'de etrafına bakıyordu. Ortadaki masada bir sürü dosya kenarda da iki kişilik bir koltuk bolca da sandalye vardı odada.

"Size de zahmet oldu."

"Önemli değil zaten kendime de yapacaktım." deyip karton bardağı Hüseyin'e uzattığında alırken elleri birbirine değdi.

"Teşekkürler."

Hüseyin, kahvesini alıp gitmekle odada kalmak arasında ikilem de kalırken Doktor Umut' un "Dışarıda içelim mi?" teklifini hemen kabul etti. Kahveyi hayatta sigarasız içemezdi.

"Hala isminizi bilmiyorum?"

"Hüseyin ben"

Umut önlüğünün üzerindeki ismi gösterip "Zaten benimkini biliyorsunuz... memnum oldum." Deyip gülümseyerek elini uzattığında iki adam da tokalaşmışlardı.

Beraber hastanenin bahçesindeki çardaklara gidip karşılıklı oturduklarında Umut, günün yorgunluğuyla kahvesinden bir yudum alıp gözlerini kapadı. Kaç saattir uykusuz uykusuz oradan oraya koşturmaktan canı çıkmıştı. Bugünün kaçıncı kahvesini içtiğini kendi bile bilmiyordu. Hatta en son aceleyle yediği poğaçanın üzerinden bile kaç saat geçmiş, karnı açlıktan zil çalsa da boş midesini kahveyle doldurmaktan geri durmamıştı.

Hüseyin, cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarına yerleştirdiğinde nihayet kahve keyfini tamamlayacaktı. Sigarasını yakıp karşısında oturan adama baktığında elindeki bardağıyla gözleri kapalı durduğunu gördü. Gülen yüzünün aksine fazlasıyla yorgun gözüküyordu. Doktor ona bakmıyorken biraz daha inceledi onu. Koyu sarı saçları sabahkinin aksine şimdi dağınık gözüküyordu. Öyle çok boylu poslu değildi Umut. Hatta Hüseyin'in yanında bayağı minyon sayılırdı. Hüseyin, onu önlüksüz görse doktor bile sanmazdı. Oysa minyon tipine rağmen Umut, Hüseyin'den iki yaş büyüktü.

Doktorla beraber bahçeye çıkacakları sırada aslında Hüseyin biraz gerilmişti. Okumuş etmiş adam, ne konuşacak, nasıl muhabbet kuracaklardı diye gereksiz yükselmişti. Normalde ağzı iki dakika durmaz, kuyumcu dükkanlarında müşterilerle pazarlığın amına koyarken ne yapıp eder ikna ederdi karşısındakini. Flört işlerinde de ağzı iyi laf yapardı ama nedensizce doktorun yanında kendini eziklemeden edemedi. Belki de üniversiteyi yarıda bıraktığı için yıllarını okumaya vermiş, koskoca doktor olmuş adamı gözünde fazla büyüttüğündendi bu hissi. Şimdi ise konuşmuyorlardı. Çünkü Doktor Umut, on dakikaya yakındır elinde kahve bardağıyla gözleri kapalı öylece oturuyordu.

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin