40.

3.1K 345 120
                                    


İki hafta sonra...

Sevgili olarak geçirdikleri bu iki haftada kedi ile kurt çifti birbirlerine yakınlaştıkları kadar tartışmışlardı da. Alperen neredeyse her gün oğlanı on dakika da olsa görmek için kapısına dayanmış günde en az beş altı kere evinden arayarak sesini duymuştu. Miran'ın ergenlikten çıkalı birkaç yıl olsa da Alperen'in çıkalı epey bir olmuştu. Şimdi iki yetişkin adam aynı ergenler gibi aşklarını yaşıyorlardı. 

Miran'ın her geçen günde güzel bir çiçek gibi açıp renklenmesi Alperen'in kalbinde de bir sürü çiçekler açtırıyordu. Günden güne gülüşü büyüyor, önceden Alperen'in kahkahalarını saydığı oğlanın şen sesinin hesabını tutamayacak hale gelmişlerdi.  Mutluydu Miran. O mutluysa Alperen de Ferzan da mutlu oluyordu. 

Kötü geçmişini sanki içinde bir yerlerde bir sürü kilidi olan bir kasaya kapamış gibi bugünü yaşıyordu kara oğlan.  O kasayı ne kadar unutmak istese de görmezden de gelse içindeki her kötü anı Miran'ın en mutlu olduğu anlarda gün yüzüne çıkmaya yeminliymiş gibiydi. 

Çoğu sabah Alperen'le kahvaltı yaparak güne başlıyor onun gelemediği günlerde de Alp ,oğlanı evden arayıp ona kahvaltısını yaptırana kadar telefonda konuşuyorlardı. Belki düzenli beslenmek belki de mutlu olup çok sevilmek Miran'a iyi geldiği için zayıf bedeni aldığı birkaç kiloyu çok belli etmiyordu ama yüzünde içeriye çökmüş yanaklarına epey bi yaramıştı.

Alperen, etlenen yanakları öpüp ısırdıkça kara oğlanı ona daha da bir tatlı geliyordu. Miran da eskisi kadar çekingen değildi. Hala öpüşmekten ileriye gidemeseler de sık sık sarılıyordu sevgilisine. Alperen ne zaman eve gelse Miran kendisini onun kucağında buluyor kedi gibi kurdunun göğsüne sokuluyordu. Ferzan'ın uyarıları, tehditleri bi kulaklarından girip diğerinden çıkıyordu.

Her şey bu kadar güzel giderken Miran bu iki haftada sadece üç kere yatağını ıslatmıştı. Aylardır gün aşırı yaşadığı bu olaya o kadar alışmıştı ki en son yapışının üzerinden günler geçtikten sonra tekrar yatağını ıslatmak mahvetmişti onu. İnsan oğlu çabuk unutuyor çok kolay alışıyordu bir şeylere. Miran içinde durum buydu şu an. Aylarca yatağına işemesini aştığını sanmıştı. Ondandı şu an böyle üzülmesi.  Artık altıma yapmıyorum düşüncesine kapılıp yatağında her gece çarşafının altına serdiği muşambayı bile kaldırıp çöpe atmıştı. 

Şimdi...

Neredeyse sırtına kadar ilerlemiş sidiğe batmış halde yatağında kımıldamadan yatıyordu.  Kim bilir kaç saattir bu haldeydi belli değil. Uzun süre diye düşündü çünkü üzerindeki ıslaklık yazın sıcağında bile üşütmeye yetiyordu.  

Kımıldamadan yatıp beyaz tavanı izlerken kara gözlerinden akan yaşlar şakaklarından kayıp gidiyordu.  Ağlarken öyle sessizdi ki belki ağzından minik bir haykırış kaçar diye titreyen dudaklarını olabildiğince birbirine bastırdı. Avuçlarının içinde sımsıkı tuttuğu beyaz pikesini göğsüne kadar çekmiş altında sonsuza kadar gizlemek istiyordu. 

Sidiğe bulanmış halde ne kadar o yatakta kaldığının farkında bile değilken son iki haftadır her sabah aynı saatte çalan ev telefonuyla gerçek dünyaya döndü Miran.

Alperen'in aradığını biliyordu.  Dün bu sabah için sözleşmiş, birlikte kahvaltı yapacaklardı. Yataktan kalkmaya bile takati yokken zorladı kendini.  Altındaki gri eşofmanı ıslandığından rengi değişmiş üzerine yapışmıştı. Haline bakıp suratını buruştururken daha fazla çalan telefona kayıtsız kalamadı. Bir yerlere sürünmeden içeriye gidip telefonu açmadan önce derin bir nefes aldı.

"Efendim?"

"Efendim diyen dillerini yerim senin. Günaydın güzelim."

"Günaydın"

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin