Canı burnunda olan adam içini bir anda dolup taşıran öfkesini başka birine kusmadan kahvehane yerine adımlarını evine doğru ilerletti. Binaya girmeden önce bakkaldan bir paket sigarasını alıp da öyle geçti eve. Alperen'in aklı öyle yerinde değildi ki hırsından beşinci kata asansör yerine merdivenlerden çıkmıştı. Son basamakta yaptığının farkına varıp bir de buna avrat sövmüştü. Cebinden anahtarını çıkarıp kapıyı açtığında ayakkabılarını arkasına basarak kapının yanında çıkarıp öyle geçti içeri. Ev yine leş gibi sigarayla karışık anason kokarken bir de içeriden bangır bangır gelen televizyonun sesi yüzünü buruşturmasına neden oldu. Nefret ediyordu bu evden. Nefret ediyordu bu yaşında hala bu eve mahkum kalmaktan. Tek mahkumiyeti ev de değildi üstelik bu mahalleye de esirdi.
Ceketini çıkartıp portmantoya astıktan sonra salonun kapısına kadar ilerleyip her gece gördüğü ve yıllarca hiç değişmeyen tatsız manzaraya bir kere daha baktı. Televizyonun tam karşısındaki tekli koltuğa oturmuş babası ekrana bakarken önündeki kahverengi ahşap sehpanın üstünde de kavunuyla rakısı ona eşlik ediyordu. Ruhunu yiyip tüketiyordu bu görüntü. Tıpkı babası gibi.
"Selamünaleyküm"
Kapının ağzından verdiği kuru selama karşılık babası ona göz ucuyla bakıp sadece başını sallamakla yetinmişti. Sanki dünyanın en önemli şeyini izliyormuşçasına gözleri hemen televizyon ekranını bulmuştu. Ne vardı yani dönüp bir kere oğluna adam gibi bakıp halini hatırını sorsa ama yok sormazdı. Ne zaman Alperen'in ne hissettiği onun için önemli olmuştu ki? Alperen ocağın başına geçeceksin! Alperen okula değil işe gideceksin! Alperen mahallelinin derdine koşacaksın! Alperen de Alperen. Hep bir emir. Bir kere de gerçekten ne istiyor diye sorulsun istiyordu Alperen ama kimseler sormuyordu. Mahallenin reisiydi ya güya onun canı hiç sıkılmaz o üzülmez o her derdin her belanın üstesinden gelir. Ey yüce Alperen sen nelere kadirsin be böyle...
Sessiz isyanıyla beraber odasına geçti sinirli adam. Üzerindeki her şeyden bir çırpıda kurtulup banyoya girdiğinde hızlıca duşunu alıp çıktı. Bu evden ne kadar nefret etse de odası çatı katında olduğu için kendini o boğucu mahalleden ve evden sıyıp burada sanki gökyüzündeymiş gibi hissedebiliyordu. Bir nebze de olsa rahatlayabildiği tek yer olan bu terası kendi seveceği şekilde döşemiş, şimdiye kadar kendinden başka kimseyi de mahremi saydığı bu yere adımını attırmamıştı.
Eşofmanının cebinden çıkardığı sigara paketinin şeffaf jelatinini yarıya kadar soyup sehpanın üzerine attı. Kapağın altındaki folyoyu özenlice çıkartıp paketin üzerindeki kararmış ciğer resmini örtsün diye jelatinle karton arasına sokup gizledi. Zaten bir gün ölecekti en azından şu zıkkımı her içişinde paketteki kötü resimleri görmek istemiyordu.
Dudaklarının arasına yerleştirdiği dalı çakmağıyla tutuşturduktan sonra yavaşça bir duman alıp sırtını yarı uzandığı koltuğa dayayarak gözlerini kapadı. Hem bedenen hem de manen yorulmuştu bugün. Sabahtan beri koşturduğu yetmiyormuş gibi bir de o ayarsız kara oğlanla uğraşmıştı. Aklına gelince daha da bir hırsla içti sigarasını.
"İşi gücü artistlik piçin! " diye sesli sesli söylenmeye başladı nasılsa kimse duyamazdı.
"İyilik de yaramıyor. Ulan seni bir dövsem akıllanacan da işte... "
"İşte" den sonrasını nasıl tamamlayacağını kendi de bilmiyordu. "Elim sana bir türlü kalkmıyor, kıyamıyorum " derdi belki tamamlayabilseydi
Biten sigarasını küllüğe bastırıp hemen peşinden bir tane daha yaktı. Bu gece hem Ay a hem de yıldızlara daha çok dert yanacaktı.
"Hep bi hava... Allah'ın kara kedisi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA OĞLAN [BXB]
Teen FictionÖlümü tek kurtuluşu sanan kara oğlan ile mahalle abisinin imkansız hikayesi... +18