5.

4.8K 325 92
                                    

Üç gün sonra...

Üç gün boyunca Miran, abisinin ısrarlarıyla bir iki kere sokağa çıkmış onun dışında tüm vaktini evde geçiriyordu. Abisiyle yengesi bugün işe gittiği için evde tek kalmıştı. Saat başı onu ev telefonundan arayan Ferzan'ın kontrollerinden ve yemek yemesi için ısrarından patlama noktasına ulaşsa da sesini çıkarmadı. Yengesinin önceden hazırlayıp dolaba koyduğu kıymalı patates yemeğini yemek için kendini zorlayacaktı.

Buzdolabından çıkardığı tencereyi ocağın üzerine koyup altını yaktı. Ekmeksiz yemek hiç yiyemediğinden ekmeklikte ekmeğin olmadığını görünce sessizce bir küfür döküldü dudaklarından. Zaten zorla yiyiyordu bir de ekmek yoktu.

Üzerinden üç gündür çıkarmadığı artık diz yapmış gri eşofmanını bile çıkarma gereği duymadan anahtarı aldığı gibi evden çıktı. Başını öne eğmiş kimselere bakmadan evlerinden uzakta olan bakkala kadar ağır ağır yürüdü.
Mahallenin bu kadar gürültülü olması sinirini bozuyordu.

Nihayet bakkala vardığında kasada duran yaşlı adama selam vermeden ekmeklerin olduğu dolaba ilerleyip bir tane ekmek aldı. Ruhsuz ruhsuz reyonların arasında gezinirken yanından koşarak geçen iki küçük çocuk ona çarptığında tam dengesini kaybedip düşmek üzereyken son anda rafa tutununca bisküvi paketlerinden birkaçı yeri boyladı. Gözleri hata yaptım korkusuyla kasadaki yaşlı adamı bulunca adamın ona çatık kaşlarıyla bakması onu daha da gererken hızlıca yere düşen paketleri toplamaya başladı. Bu kadar küçük bir şey bile artık onu kötü etkiliyordu. Son bir yılda azarlanıp aşağılanmaya o kadar alışmıştı ki her şeyin tek kabahatlisini kendi sanıyordu. 

İşi biter bitmez kasaya ilerleyip ekmeği tezgahın üzerine bıraktı. Az önce ona kötü kötü bakan bakkalın sahibiyle göz göze gelmemek için acele ediyordu. Cebindeki bozuklukları çıkartırken hemen arkasından gelen gür sesle olduğu yerde sıçrayınca birkaç lirası yere düştü.

Utanmıştı.

Yere çöküp paraları toplarken başını çevirip de arkasındaki adama bakamadı ama siyah deri ayakkabılarına ufacık da olsa gözleri kaydı. 

"Selamünaleyküm İrfan dayı."

Önündeki zayıf oğlanın ürkmesi Alperen'in gözünden kaçmadı. Hele de esmer tenine nazaran belli olan kızarmış yanakları daha da dikkatini çekti.

Evlerinin altındaki bakkala girmeden önce kara oğlanın içeriye girişini görmüştü. Hemen ardından içeriye girmek yerine bakkalın önünde bir sigara yakıp dışarıdan içeriyi izlemeye başlamıştı. Çocuğun yere düşen paketleri toplarken ki paniğini de böyle görmüştü. Bu kadar basit bir şeye paniklediğini görünce aklına  ilk onun bir şey çalarken yakalanma korkusu yaşadığı gelse de biraz izledikten sonra durumun öyle olmadığını anladı. Elindeki sigaradan son bir fırt çekip kaldırıma fırlattıktan sonra ağzındaki yoğun dumanı dudaklarının arasından üfleyip çatık kaşlarıyla içeriye girdi.

Oğlanın hemen arkasında durmuş İrfan'a selam verirken sesini sert çıkartmasa da sesi normal erkek seslerine nazaran daha kalın olduğundan bir şekilde ürkütmüştü oğlanı. Onun bu haline şaşırıp tek kaşını kaldırırken yerden bozuklukları toplayan Miran'dan gözlerini ayırmadan " Bi Marlbora versene dayı." dedi.

O sırada önündeki kara oğlan elindeki tüm bozuklukları aceleyle tezgaha bırakıp arkasına bile bakmadan hızlıca orayı terk ediyordu ki Alperen'in gür sesiyle adımları mıh gibi olduğu yere çakıldı.

"Allah'ın selamını da mı almıyorsun kürt!"

Elindeki ekmek poşetini iki eliyle var gücüyle sıkıp gözlerini yumduğunda derin bir nefes aldı. Kimseye bulaşmak istemiyordu. Kendisinin başına ne geleceği umurunda değildi ama daha buraya gelir gelmez abisini zor durumda bırakmaya hiç niyeti yoktu. Gözlerini yerden kaldırmadan bedenini çok hafif yan dürdürdüğünde Alperen, çatık kaşlarıyla onu izliyordu.

KARA OĞLAN [BXB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin