Mesleğimde ki ilk danışanım ve tecrübem diğer psikologlara göre çok farklıydı. Belki hizmetçi belki de kişisel yardımcı olarak gizlendiğim bu görev de bir askeri tedavi edecektim. Bu görev bana başta çok sıkıntılı gelse de onu tanımamla adeta tüm bildiklerimi unutmuş, farklı biri olmuştum. Çünkü daha önce hiç hissetmediğim şeyleri hissediyor, alışılagelmiş duyguları farklı bir boyutta yaşıyordum. Örneğin merak ve endişe duygusu. Normal bir kişi bu duyguları farklı bir biçim de hissederken, ben başka türlü yaşıyordum. Onu bir süre göremediğim zaman merak duymam gerekirken endişe ediyordum. Hele o kriz geçirdiği gece ki yaşadıklarımın ve hissettiklerimin duygularla alakası yoktu. Resmen fiziksel olarak acı çekmiş ve ona bir şey olacak diye tüm vücudumun gerildiğini hissetmiştim.
Değişen duygularımın en kötüsü de sevmek, aşık olmaktı. Daha önce kimseye karşı böyle şeyler hissetmemem ve belki de bu duygulara yer vermemem beni başka bir kişi yapmıştı. Karşıma çıkan birine karşı aşık olmaktan da fazlasını yaşıyordum. Bağlılık ya da körü körüne sevmek gibi bir şeydi bu. Çünkü her ne kadar kalbinde olmadığımı bilsem de kendime engel olamıyor ve içimdekine söz geçiremiyordum. İşte tüm bu yaşadağım duygu karmaşası ve duygu değişikliğinin sebebi de buydu; karşı cinse aşık olmamak...
Din, bu ilişkilerin dinde yerinin olmadığını ve bu ilişikileri yaşayanların sapkınlık içinde, hatta hasta olacağını bile söylüyordu ama, bunun tıpta yeri yoktu. Evet bazı kişiler hastalıktan ya da geçmişinde yaşadığı bazı olayların etkisinden çıkamadığı için böyle olabilir ve tedavi edilebilirdi ama, ben bunu çok iyi bilen biri olarak kendimin ve hissettiklerimin de farkındaydım. Ailesiz büyüsem de bu beni hayatımın hiçbir anında zorlamamış ve psikolojik olarak ruhuma etki etmemişti. Ben hasta ya da sapkın değildim. Ben resmen büyük bir kesimin yaftaladığı eşcinseldim.
Her ne kadar Birol’a olan sevgim, ilgim ve alakam ona karşı aleniyken, o bunları fark etmeyecek kadar aşktan uzaktı. Kişi sevgiyi ailesinden, ilgiyi arkadaşlarından, alakayı da iş hayatında ki insanlardan görebilirdi. Sonuç olarak bu kişinin bu duyguları birine beslemesi illa da aşık olduğu anlamına gelmezdi. Zaten O’da öyle düşünüyür, beni artık arkadaşı olarak görüyürdu. Hayatında hiç aşık olmuş ve başka biri olmuş muydu bilmiyordum ama sevmenin ve sevilmenin ne olduğunu da benim yanımda öğrenmişti. Beraber geçirdiğimiz süre zarfında farkında olmadan onu konuşturmuş ve terapi vermiştim. Yaptığım tek şey gerçekte, aslında olanı göremesini sağlamak olsa da, en önemli şey onu anlamaktı. Büyük bir ölçüde onu iyleştirmiş ve neye nasıl tepki vermesi gerektiğini öğretmiştim. Gerçekten de bazen uslu bir çocuk, bazen de huysuz bir ihtiyar gibiydi ama şuan karşımda oturan adam, kendinden emin ve en önemlisi kendini seven bir adamdı. Hayata ve insanlara rağmen değilde, onlarla beraber yaşamayı öğrenmişti.
‘’ Bi çay daha? ‘’ diye duyduğum sesle irkildim ve gülümseyerek elimdeki boş bardağı yanımda oturan genç kadına uzatarak ‘’ Lütfen. ‘’ dedim. Uzun bir süre karşımda oturan ve orta yaşlı bir adamla muhabbet eden Birol’a dalmıştı gözlerim. İnsanların kendisini sevmediğini düşünen Birol, şimdi onlarla muhabbet edip aralarında bir birey olarak var olmak onu çok mutlu etmişti. Ben ise onun bu denli iyleşdiğini gözlerimle görüp şahit olduğum için ayrı bir mutluluk yaşıyordum.
Bugün, bütün bir apartmanın pazar klasiği olan akşam sohbeti için apartmanın bahçesinde toplanmıştık. Bu apartmandaki komşular haftada bir gün toplanır, evlerinden getirdikleri yemekleri hep beraber karıştırıp yer, sonra da sohbet ederlerdi. Apartmanın ihtiyacı hakkında konuşup tartışır, en önemliside komşuluk ilişilerini diri tutuarlardı. Önceden Birol, asla bu toplantıya katılmaz ve aralarında bulunmak istemezdi ama bugün ilk defa benden beraber gitmemizi istemişti. Tabi bende memnuniyetle kabul etmiştim. Herkes gibi bende yiyecek bir şeyler hazırlamak istesem de Birol, pastaneden aldığı şeylerle beni yormak istememişti.