Birol'un ailesi bir yakınlarının düğün hazırlıkları için akrabalarına gidiyorlardı. Bu demek oluyordu ki, akşam Birol'la birlikte evde yalnız kalacaktık. Geri döneceklerdi ama akrabaları diğer komşu köyden oldukları için gecenin geç saatlerinde burada olacaklarını tahmin ediyorduk. İlk defa evlerinde yaklaşık 5 - 6 saat yalnız kalacaktık. Bu Birol'u çok sevindirmiş adeta havalara uçurmuştu. Gün boyu neler yapacağımızın planlarını yapmış, beş saatlik bir zamana bir sürü aktivite sığdırmıştı.
" Aman evden çıkmayın oğlum.
" Oturun televizyon izleyin. Mısır falan patlatın. "
Birol'un annesi bizi eve göz kulak olmamız için sık sık tembihliyordu. Gözlerinin arkada kalmaması için samimiyetle konuşurken, Birol ellerini cebine koymuş sırıtıyordu.
" Yav hanım, koca koca adamları mı tembihliyorsun? Hayır biri asker, biri doktor. " diye arabadan konuştu Birol'un babası. Uzun bir süredir eşini bekliyordu ve sıkılmıştı. Yaşlarımız kaç olursa olsun anneler hep böyle evhamlı oluyordu.
Annesini bana döndü ve " Doğuş sen hallediver oğlum. Birol şimdi ocağı falan açık unutur, her yeri yakar. " derken Birol'un kahkasını duymuştum. Annesi Birol'un kahkasına sabır dilenerek bakıp tekrardan bana döndü ve " Aman oğlum evimi sana emanet ediyorum. Birol, dışarı falan çıkalım derse sen uyma ona. " diyerek bir kez daha tembih etmişti beni.
Gülerek, " Siz hiç merak etmeyin. Ben Birol ne derse tam tersini yaparım. " dedim.
Annesi başıyla beni onaylayarak, " Hah, evet. " diye konuşurken babası arabanın kornasına bir kez daha basmıştı.
Kendimi tamamiyle artık bu ailede ki bir birey gibi hissediyordum. Babası sürekli rahat etmem için uğraşırken, annesi bana kendi evladı gibi davranıyordu. Mısırı benim patlatmamı istemiş, Birol'a göz kulak olmamı tembihlemiş ve evini bana emanet etmişti. Sanki bura da misafir değilim de, ailenin en büyük, usluz söz dinleyen çocuğuydum.
Annesi en nihayetinde arabaya binmişti ve evden uzaklaşmışlardı. Onları uğurladıktan sonra omzunu duvara yaslamış, elleri cebindeki adama baktım. ' Nihayet yalnız kaldık. ' der gibi bakıyordu.
" Hadi sen bi film bul, bende mısırları patalatayım. " dedim yanına varırken.
Başını salladı ve sırıtarak, " Kapıyı da kitle gel. " dedi.
" Ama daha erken. Birileri gelebilir. " dedim anlamayarak.
Sırıtarak, " İyi ya işte bizde kimse gelmesin diye kilitliyoruz. " demesiyle omzuna bir tane vurdum. Aklı başı fenalıktaydı. Ben ailenin en uslu çocuğuydum, Birol da en yaramazı. Artık bu haylaz çocuk bu akşam bana emanetti ve sanırım onu nasıl oyalayacağımı biliyordum.
...
Elimdeki mısır kasasiyle salona girerken Birol'u babasının yerinde bulmuştum. Tıpkı babası gibi bağdaşını kurmuş ve kolunun birini yastığa koymuştu. Oldukça rahat olmalıydı.
Mısırı ortaya koyarken beni görmüş ve süzüyordu. " Bırak mısırı şimdi, gel bakayım yamacıma. " dedi kolunu uzattığı yeri gösterirken.
" Biri gelebilir, daha çok erken. " dedim gülerek.
" Kapıyı kilitlemedin mi? " diye sordu.
Kilitlenmiştim. Utanarak başımı yere eğerken anlamış ve bacaklarını yayvan bir şekilde uzatarak elini bir kaç kez dizine vurmuştu. " Hadi gel. " dedi.
Hemen bana gösterdiği yere hareket etmemle yerinde biraz kaymış ve rahat bir pozisyon almıştı. Bacaklarımı iki yana açarak tam kucağına otururken elleri belimde yerini almıştı. Başını geriye atıp yastıkla buluştururken hemen dudaklarımı boynuyla buluşturmuştum. Boynundaki her santimi öpüp emerken onunda elleri yavaş yavaş kalçama gelmişti.