‘’ Tamam baba. En kısa zamanda ziyaret edeceğim sizi. ‘’
‘’ Biliyorum. Bende onu özledim. ‘’
‘’ Alo anne. ‘’
‘’ Geleceğim. ‘’
‘’ Yorma kendini o kadar. Sen yaparsında yemem mi hiç? ‘’
Koridora sinmiş Birol’un ailesiyle telefonla konuşmasını dinliyordum. Kendime hiç yakıştıramadığım hareketler edinmiştim. Başta yalancılık şimdi de kapı arkasından konuşulanları dinleme... Her ne kadar kendimden utansamda bu konuda içim rahattı. Çünkü ilk defa Birol’un ailesiyle konuştuğuna şahit oluryordum.
Ben bu psikolojik rahatsızlığının sebebi ailesi midir diye düşünürken, o ailesiyle uzun süredir görüşmese de şimdi gayet güzel ilteişim kuruyordu.
Çoğu psikolojik travma çocukluğa ve geçmişde yaşanılan aile durumuna dayanırdı, ama Birol gerçekten de hem annesine hem de babasına karşı saygı ve sevgi doluydu. Bu kanıya varmak elbette konuşmalarından çıkarmak doğru olmazdı. Ailesiyle konuşurken odasında adımalar atmasından ve yüzünün gülümsemesinden anlamıştım.
Onu çok yakından tanıyan doktoru olarak görüyordum ki, her şey yavaş yavaş rayına oturuyor ve iyleşiyordu. Sevgizsizlik ve ilgisizlik onu buralara getirse de şimdi kendine güvenen ve en önemlisi kendisine yetebilen biri olmuştu.
Her şeyi kendisi başarsada sanırım burada aslan payı benimdi. Bu konuda hiç mütevazi olmıyacaktım. Çünkü canla başla onu anlamaya çalışmış ve yardımcı olmuştum. Üstelik kimliğimi gizleyerek ve konuşmalarıma dikkat ederek bunu yapmıştım.
‘’ Herkese çok çok selam söyle. Babamın ellerinden öpüyorum. ‘’ demesiyle telefonu kapatacığını anladım ve hemen hareketlendim. Sanki odasına yeni gidiyormuşcasına yürümeye başladım. Tamda odasına yaklaştığımdan dışarı çıkmış ve karşılaşmıştık.
‘’ Yemek hazır. ‘’ dedim salonu göstererek.
‘’ Tamam. ‘’ dedi ve beraberce salona yürümeye başladık. Çaktırmadan yanımda ki adama bakıyordum. Ailesiyle konuştuğu için hiç gülümsüyordu. Aile kavramını hiç bilmesem de onun adına çok mutlu olmuştum.
‘’ Gözünün içi parlıyor. ‘’ dedim gülümseyerek.
Yandan bana bakış attı ve ‘’ Bizimkilerle konuştum. ‘’ dedi. Anlamıyacağımı düşünerek sonra hemen ‘’ Ailemle. ‘’ diye düzeltti.
‘’ Öyle mi? Nasıllarmış? ‘’ diye sordum samimiyetle.
Başını her şey yolunda der gibi sallarken ‘’ İyilermiş. ‘’ dedi. Gerçekten de onların seslerini duymasıyla bambaşka biri olmuştu. O sürekli çatılan kaşları gitmiş yerine sebepsizce kıvrılan dudaklar gelmişti. Huzurlu ve mutlu hissettiği çok belliydi.
...
Birol, keyfile yemek masasında ki yerini almış ve rahatça sırtını sandalyeye yaslamıştı. Keyfi hiç olmadığı kadar yerindeydi. Nasıl olmasın ki? Hem ailesiyle konuşmuş, hem de en sevdiği yemek olan kuru fasulye önüne konulmuştu. Onun telefonda ailesiyle konuşmalarını dinlesem de sadece Birol’un sözlerini duymuştum. Annesinin ve babasının ne dediğini bilmiyordum. Konuşmalarından çıkardığım şeye göre, Hakkari’ye gitmeden onların yanına gidecekti. Beni de yanında götüreceğinden emindim ama halen daha gelmem için bir teklifte bulunmamış, bu konu hakkında bana haber vermemişti. Tabi ki bu konuda düşünmeme ve sıkıntı yapmama gerek yoktu. Sonuçta uzun süre sonra ailesiyle görüşmüş ve onların seslerini duymuş olduğunu için elbette bana haber vermeyi unutmuştu. Ona bunu çok görmeyecektim.