20. bölüm : KİTAP UĞRUNA VERİLEN SAVAŞ

2.1K 165 121
                                    

Sır, gizli kalması ve herkese söylenmemesi gereken şeydir. Başkaları duyunca ya mahçup oluruz veya o işi başaramayız. Bu bakımdan sır sıklamak başarının en önemli sırlarından birisidir. Öyle ki tarihe baktığımızda da birçok padişahların sırları olduğunu, hatta başrılarının sebeplerinin bu sakladığı sırlar olduğu bile bilinmekte. Padişahlar daima öyle bir yol tutmuşlar ve öyle hayat sürmüşlerdi ki, sırlarını hiç kimse, hatta hanımları da bilmezdi. Fatih Sultan Mehmet Han’ın, ‘ Yapcağım işleri, sakalımın biri bilse, onu kopartırım. ‘ sözü de bilnmektedir.

Sırrını söyleyeninde ekseriya pişman olduğu da bilinmektedir. Çünkü insan dediğin söylemediği sözün hakimi, söylediği sözün de mahkumudur. Kıscası herkes sır saklayamaz, herkese de sır verilmezdi.

Benim de sadece bir kişiden sakladığım çok büyük bir sırrım vardı. Psikiyatrisleri sevmeyen ve kendisi gibi pskilojik hastaları deli diye gören bir adama yardım etmek için sır saklıyordum. Buna sır demek de ne kadar doğruydu bilmiyordum. Çünkü sır sadece bir kişinin bildiği bir şeydi. Birol’u tedavi etmek için psikiyatrist kimliğimi saklarken, benle beraber iki kişi daha bunu biliyordu. Bu kişilerden biri onun, diğeride benim en yakınımdı. Her ne kadar bu sırrı kimse paylaşmayıp, açığa vurmasada gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardı.

Gece yarısı olmasına yaklaşık yirmi dakika vardı..

Hamza amca ameliyat olduktan sonra oğulları onu yanlarına almıştı. Her ne kadar oğullarının eşleri bu durumu kabullenmeyip yaşlı adama bakmak istemeselerde mecbur kalmışlardı. Bu duruma mecbur kalan bir diğer kişi de Hamza amcaydı. İstenilmeyen bir ortamda mecburiyetten kalmak kadar kötüsü yoktu. Bu durum onun için geçici olsa da şükür ki o, gayet sağlıklı ve iyiydi. En son telefonla görüştüğümüzde defalarca kez teşekkür etmiş ve benden ufak bir ricada bulnumuştu.

Yine bugünde yaşlı adamın benden ricası üzerine evlerindeki çiçekleri sulamıştım. Evlerinin anhatarının bir kopyası daima Birol’du bulunurdu. Çiçekleri suladıktan sonra dikkatli bir şekilde kapıyı kilitlemiş ve eve merdivenlerden eve doğru inmiştim.

Eve girdiğimde televizyonun açık olduğunu fark ettim ve etrafa bakındım. Birol, en son bıraktığımda televizyon izliyordu ama şimdi ortalarda yoktu. Cep telefonu tv ünitesinin tamda önündeydi. Sanırım markete falan çıkmıştır diye düşünerek odama doğru adımladım. Duyduğum tıkırtı sesleriyle kaşlarım çatılmıştı. Sesler benim odamdan geliyordu. Birol, asla bana sormadan ya da içerde ben olmadan girmezdi odama.

Ama gel gör ki, bazı duygular ve şüpheler onu bu noktaya itmişti. Odamın kapısına gelince onu elinde kitaplarımdan biriyle görmüş ve adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. İstemeden büyüyen gözlerimle ‘’ Napıyorsun? ‘’ diye ağzımdan bir nida kaçtı.

Hiç istifini bozmadan kitabı yavaşça kapattı ve ‘’ Sakin ol. ‘’ diye konuştu. Oldukça rahattı. Eşyalarımı izinsiz karıştırmasına ve yakalanmasına rağmen rahattı. ‘’ Sadece bi tanesini okumak için aldım. ‘’ dedi.

Sinirle sabır dilenerek odama girdim ve hırçınca ‘’ Eşylarımı mı karıştırıyorsun? Bu yaptığın hiç doğru değil.‘’ diye söylendim. Elindeki kitabı almak için hamle yapsam da onu benden uzaklaştırmış ve almamı engellemişti. Bu hareketi oldukça canımı sıkmış ve sabrımı taşırmıştı.

‘’ Ne var okusam? ‘’ ‘’ Yoksa günlüğünmü bu kitap? ‘’ diye konuştu. Gerçektende çok kırıcıydı. Onu hiç tanıyamıyordum. Konuşma tarzı, tavrı ve mimikleri can yakacak kadar alaycıydı.

‘’ Verir misin kitabımı? ‘’ diye sabırla uyardım ve bir kez daha elindeki kitabı almak için hamle yaptım. Anında bir adım geriye atarak elindeki kitabı yukarıya kaldırmıştı. Oyun mu oynuyordu?

İMGELER -  GAY Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin