Ayrılık sürecine alışmaya çalışan Doğuş, araftaydı. Bir yandan Birol'a için için kızıp affedemezken bir yandan da bunun normal bir şey olduğunu düşünüyor, zaman zaman ona hak veriyordu. Hak vermesi ise tamamen kör körüne aşık olmasından ve hâlen daha sevmesindendi.
Birol hastaydı ve ona o zamanlarda tek yakınlık gösteren ve yanında olan Doğuş olduğu için ilgi duymuştu. Denize düşen yılana sarılır meselesi gibi bir şeydi. Hasta iken kontrol dışı Doğuş'a aşık olması, sonunda iyleşince de bunun aşk olmadığını anlaması onun suçu muydu?
Doğuş, tüm bunları düşünmüş ve Birol'a hak vermişti. Ama ne olursa olsun karşısına çıkıp bunları anlatmadan çekip gitmesine anlam veremiyor, affedemiyordu. Onun hissettiği sandığı şeyi Doğuş tam anlamıyla hissetmişti ve şimdi böyle yüz üstü bırakılmak ona çok koymuştu. Çünkü hayatında ilk kez birine bu kadar sevgi beslemiş ve güvenmişti. Kendisinden, mesleğinden vazgeçecek kadar sevmişti ama hata yaptığını yine kendi çabasıyla anlamıştı.
Meftunluğu unutmak ve ayrılık acısını atlatmak için kendini işine vermiş, daha çok çalışmaya başlamıştı. Artık hayatı büyük bir koşuşturma ve maratonda geçen Doğuş, konuk olduğu bir sabah programından çıkmış ve direkt olarak Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gelmişti. Buraya gelmesinin amacı bir iki hastasının durumunu kontrol etmek ve ziyaretten ibaretti.
Sefa. En son Ankara da ki bir hastanede tedavi görmüştü ama hastalığının ileri derecede ciddi olmasından dolayı doktorlar onu İstanbul'a sevk etmişti. Burada yaklaşık üç ayı geçen bir süredir tedavi görüyordu ve Doğuş onu çok merak ediyordu.
...
Doğuş, Sefa'yı görmeden önce ilk olarak doktoruyla bir görüşme yapıp durumunu sormuştu. Bu hastane tesisinin, doktorların ve çalışanların çok donanımlı bir ekipten oluştuğunu biliyordu. Bu yüzden içi çok rahattı.
Sefa'nın doktoru, Sefa hakkında Doğuş'a detaylı bir bilgi vermiş, durumunun günden güne iyiye gittiğini söylemişti. Artık hayali arkadaşlarının onu terk ettiğini, kendi kendine konuşmadığını ve en önemlisi intihar girişiminden sonra çok pişman olduğunu belirtmişti. Her şey iyiye giderken tek bir sorun vardı. O da babası...
Babası artık kızını hastaneden çıkarmak istiyordu. Hastane ve ilaç masrafları babanın bütçesini çok zorluyordu. Maddi durumları o kadar kötü değildi ama, baba artık kızının tamamen iyleştiğini düşünüp, boş yere daha fazla para harcamak istemiyordu. Çok acıydı ki, kızının iyileşmesi için psikiyatristlere ve hastanelere harcadığı parayı çarçur etmiş gibi hissediyordu.
Doğuş bu olayı Sefa'nın doktorundan öğrendiğinde hiç şaşırmamıştı. O köyü, insanları ve düşünce tarzlarını çok iyi biliyordu. Babayı kızının hastanede kalması için ikna etmesi demek; boş duvara konuşmaktı. Çünkü daha önce aileye Sefa'nın intihara teşebbüs edebileceğini ve biran önce hastane yatması gerektiğinin ikazını defalarca yapmıştı.
...
Sefa'nın odasına kapıyı çalarak giren Doğuş, onu karşısında görmesiyle gözleri dolmuş ve bir kaç saniye boşça ona bakmıştı. En son onu köyden çıkarken çok acı bir şekilde görmüştü. Bir yandan ona yardım edemediği için üzülmüş, bir yandan da ailesi yüzünden hayatı kaymış bir genç kız olduğu için içi acımıştı.
" Hoşgeldin. " dedi genç kız başını eğip hafifçe gülümserken. Utanmıştı.
Doğuş karşısında ki utangaç kıza bakarak " Hoşbuldum. " dedi. Yeşile çalan pantolonu ve beyaz gömleği ile melek gibiydi. Hocanın yazdığı ve çizdiği garip semboller ise kızcağızın elinden halen daha silinmemişti.