Devam ediyor...
Doğuş'tan...
Nerden çıkmıştı şimdi bu? Ben onu unutmaya çalıştıkça neden her seferinde karşıma çıkıyordu? Neden yaşanmışlıklardan ders alıp haklı olmama rağmen kızamıyordum ona? Neden utanır gibi kırılmıştı cesaretim? Neden öfkem ve sinirim hep anlıktı?
O'da beni burada görmeyi beklemiyor olacak ki, beni görür görmez oldukça şaşırmıştı. Hatta şok oldu desem yeriydi.
Ben ona doğru yavaşça ve çekinerek adımlarken o, şaşkınlığını hemen atıp yanıma doğru adımlamaya başlamıştı. Çatılan kaşlarına alışkındım, doğal hali buydu ama neden öfkeyle bana bakıyordu anlamamıştım. Sanki o bana değil de, ben ona kazık atmıştım. Sanki intikam yeminleri eden ben değildim de oydu.
" Senin ne işin var burda Doğuş? " diye sordu. Sesi titremiş, neden buraya geldiğimi sorguluyordu.
" Yardım için geldim tabiki de. " dedim.
Sabır dilenerek " Artçılar hala devam ediyor. Burası çok tehlikeli. Delirdin mi? " dedi.
" Ya görmüyor musun şu insanların hallerini. Yıkıntı altında kurtulmayı bekleyenler varken evde nasıl rahatça durabilirdim? " dedim.
Bıkkınlıkla derin bir nefes vererek, " Bu kadar iyi olmak zorunda mısın sen? " diye konuştu ve ekledi. " Ya sana bir şey olursa? "
Halen daha beni düşünmesi hoşuma gitmiş miydi bilmiyordum ama artık buna izin vermemeye yemin etmiştim. Beni yeniden kandırmasına asla müsade etmiyecektim. O defter kapanmıştı. Eğer buna bir kez daha izin verirsem emindim ki sonrasında yanan yine ben olacaktım.
" Olmaz. " diyerek enkaza doğru yürümeye başlamışken kolum tutarak beni durdurmuştu.
" Nereye? " diye hesap sorarmışcasına sordu. " Gidemezsin oraya. İzin vermem. " dedi net bir dille.
Halen daha bana karışması aşırı derecede saçmaydı. Bizim ne olduğumuzu unutmuştu sanırım. Kolumu tuttuğu elime tek kaşımı kaldırarak baktım. ' Noluyoruz? ' dercesine.
Aramızda hiçbir hukukun kalmadığını bu bakışımla anlamış, sakince ve çaresizlikle kolumu bırakmıştı. " Allah'ını seversen durma şu binaların yanında. Güvenli alana git, oradakilere yardım et. " dedi ve ekledi. " İstersen bunun için ayaklarına kapanayım Doğuş. "
Bir kaç saniye hızlıca düşündükten sonra ters bir bakış atarak dediği alana doğru yürümeye başladım. Elbette bunu o istedi diye yapmamıştım. Eğer burada kalıp arama kurtarma çalışmalarına yardım etseydim eminim ki her seferinde beni korumak için bir şeyler yapacaktı. Bu da hem onun hem de benim elverişli bir şekilde çalışmamızı olumsuz anlamda etkileyecekti. Sonuçta benim egom hiç kimsenin verdiği emekten, hele hayatından önemli değildi.
...
Deprem koskoca şehirde ağır bir bilançoya yer vermişti. Yıkılan evlerin yanı sıra asıl yıkılan şeyler hayatlardı. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşamıştım. Çay çorba taşıdığım depremzedelerin de bizler gibi bir hayatının oldugunu, aileleriyle birlikte bu evlerde yaşadığını, bu doğal afetin bizim de başımıza gelebileceğini anlamıştım.
Yardım ettiğim insanların acılarını paylaşıp onlara destek olsam da benim yapabileceklerim elbette kısıtlıydı. Konuşmak, yanlarında olduğumu söylemek, veya destek vermek. Eminim ki hiçbirinin yarasına derman olacak şeyler değildi. Her ne kadar böyle düşünsem de depremzedeler, hallerine bakmadan, belkide unutup her seferinde teşekkür ediyorlardı. En ufak bir yardım ya da küçücük bir gülümseme bile onlara yetiyordu.