Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlar ❤️
Sabaha gözlerimi tıngırtı sesleriyle açmıştım. Merakla yataktan kalkıp kapıyı açmamla karşımda direkt Birol’u görünce korkarak irkildim. Sanırım tam kapıyı çalacağı zamanda kapıyı açmıştım ve O’da benim gibi irkilmişti. Şaşkınlık, ikimizde de kısa bir süre içinde yerini gülmeye bırakmıştı. ‘’ Kahvaltı hazır da, onu haber etmek için çalacaktım kapıyı. ‘’ dedi boynunu kaşıyarak. Utanıyordu. Seslerin sebebini anlamıştım. Mutfağı epey bi dağıtmış olmalıydı.
Gülümseyerek başımı salladım ve ‘’ Yüzümü yıkayıp geliyorum o zaman. ‘’ dedim. Kahvaltı hazırlamak onun işi değildi ve bunu sadece beni burada tutmak için yapmıştı. Böyle şeyler yapmasına gerek yotu. Çünkü artık ona karşı olan karşılıksız hislerimi bir kenara bırakmış ve işimi layıkıyla yapmaya karar vermiştim. Ne kadar başarılı olabilir ya da ne kadar duygularımı kontrol edebilirdim bilmiyordum ama elimden geleni yapacağıma emindim.
Yüzümü yıkayıp odamdan çıktım ve salona doğru yöneldim. Önce çayları koyan adama sonra da hazırladığı masaya baktım. Uğraşmıştı, belliydi. Sanırım bunları hazırlamak için sabahın erken saatlerinde kalkmış olmalıydı.
Beni görmesiyle heyecanlanıp başıyla masayı işaret etti ve ‘’ Hadi. ‘’ dedi.
Büyük bir memnuniyetle masada ki yerimi aldım ve ‘’ Eline sağlık. ‘’ dedim.
‘’ Uzun zaman sonra ilk defa kahvaltı hazırladım. ‘’ dedi ve teyit edercesine, ‘’ Beğendin mi? ‘’ diye sordu.
‘’ Beğendim. ‘’ dedim ve derin bir nefes alarak diresklerimi masanın üzerine koydum. Birleşen ellerime dikkatle bakıyordu. ‘’ Gitmemem için böyle şeyler yapmana gerek yok. Bu benim işim, ben yaparım. ‘’ dedim.
Çatılan kaşlarıyla önüne döndü ve ‘’ Gitmemen için yapmadım. ‘’ dedi. Her ne kadar dili bunu söylese de konuşurken ki hali tam tersini söylüyordu. Başını sallayarak ‘’ Hem ne var hazırladıysam. Kendi evim de istediğimi yapamayacak mıyım? ‘’ dedi.
‘’ Ama bunun için bana para ödüyorsun. ‘’ dedim hatırlatarak. Amacım haklı çıkmak değildi. Tek derdim artık onunla farkında olmasa da terapiye başlamaktı. Gerçek olan ve düşündüğü şeyleri kendisine kabullendirmek, farkına vardırmak terapinin ilk adımıydı.
Susmuştu. Ondan cevap bekleyen bakışlarım, başını yere eğdirmişti. Konuyu dağıtmak için ve aslında tam da konua girmek için derin bir nefes aldım ve ‘’ Aslında ikimiz de çok benzer kişileriz. ‘’ dedim. Anında başını kaldırıp bakmıştı sorgularcasına. ‘’ Bize manevi olarak iyi gelen kişileri hayatımızdan kolay kolay çıkarımıyoruz. Ben okula giderken bi dersim kötüydü. Sırf o dersten geçebilmek için, beni biraz çalıştırsın diye hiç sevmediğim, sınıfın en ukala öğrencisiyle arkadaşlık yaptım. ‘’ dedim.
Gülümseyip başını yere eğerken, ‘’ Bende bana iyi geliyorsun diye seni zorla yanımda tutuyorum. ‘’ dedi. İşte bu iyiye işaretti. Kendimden örnek vermem, kendisinin kabullenmediği şeyleri kabullenip söylemesine yaramıştı.
‘’ Pek de arkadaşım yok. İstanbul’dayken arkadaş sayım bir elin beş parmağını geçmezdi. Buraya gelince onu da kaybettim. Peki senin hiç arkadaşın yok mu? ‘’ diye sordum.
Çatılan kaşlarıyla gözünü ilerdeki zeytin tabağına dikmişti. Dalmıştı. Başını olumsuz anlamda salladı ve ‘’ Yok. ‘’ dedi. Bu durumdan ne kadar şikayetçi olduğu ve hoşnut olmadığı çok belliydi.
‘’ Şaşırdım doğrusu, arkadaşının olmamasına. Herkes tarafından kabul görecek güzel bir mesleğin, paran, rütben var. ‘’ dedim.
‘’ Yine de insanlar benimle arkadaşlık etmiyor işte. ‘’ dedi. Kaşları daha çok çatılmıştı. Sinirlendiğini ve öfkelendiğini elinde dakikalarca tuttuğu çatalı sıkmasından anlamıştım.