Biraz önce gördüklerine ve duyduklarına şahit olan baba yıkılmış, bir dakika da bin yaş almıştı. Oğlunun bir erkeğe ilgi duyması ve eşcinsel olduğunu anlaması bir baba için en zor durum olmalıydı. Onun için zaman durmuş, nereye gideceğini, ne yapacağını unutmuştu. Titreyen dizleri artık bu yükü taşıyamayacak hale gelirken zar zor, son anda kendini duvara yaslamıştı. Duvarın soğukluğuyla gözlerini sımsıkı kapatan baba, aslında içi yandığı için duvardan rahatsız olmuştu.
" Baba " diye duyduğu oğlunun sesiyle ve omzunda hissettiği elle irkilen baba, hemen arkasını dönmüştü. Karşısında utançtan yüzü bembeyaz olmuş oğlunu görmesiyle kaşları yeniden çatılmıştı. Tiksinerek ona bakıyor, aynı zamanda gözünde ki yaşlar akmayı bekliyordu.
Birol sertçe yutkunarak " Göründüğü gibi de- " diye konuşurken, babası gözlerini sımsıkı yummuştu. Derin bir nefes alarak elini kaldırmış ve öfkeyle oğluna bir tokat atmıştı. Birol'un başı hafifçe sola doğru kayarken, yediği tokata değilde, babasına olan utancından susmuştu.
" O vakit duyduklarımda mı yalan Birol? " diye dişlerinin arasından öfkeyle tısladı. Oğlunun göz göre göre yalan söyleyip inkar etmesi onu daha da çok kızdırmıştı. Birol ise inkarın fayda getirmeyeceğini anlayarak çaresizce boynunu bükmüş, başını eğmişti.
Oğlunun bu durumu kabullendiğini gören baba titreyen sesiyle " Allah canımı alsaydı da bunları yaşamasaydım. " derken Birol başını kaldırmıştı. İşte bu söz onun çok ağrına gitmişti. Gözleri dolmuş bir şekilde babasına bakıyor, babasının kendisi yüzünden yaşamaktan caymak istemesi onu çok üzüyordu.
Babasına böyle bir acı yaşattığı için kahrolan Birol'un gözündeki yaşlar sırayla akarken babası da acıyan gözlerle ona bakıyordu. İkisi de haklıydı ve ikisi de çaresizdi. Ama baba yüreği ya işte, fazla dayanamamış oğluna attığı tokat yüzünden hemen üzülmüştü. Biliyordu. Oğlunun erkek gibi erkek olduğunu biliyordu. Bundan şüphesi dahi yoktu. Sadece hasta olduğu için bir erkeğe yakınlık göstermişti. Böyle sapkın şeylerin asla oğlunun hamurunda olmadığını düşünüyordu. Bu yüzden oğlunu, Doğuş'un kandırdığına emindi.
Uzun süredir oğluna hasret olan baba, artık oğlunu kaybetmek istemiyor, göz göre göre yanlışa gitmesine göz yummak istemiyordu. Bir kere onu kaybetmişti ama ikinci kez kaybetmeyecekti.
Oğlunun kolundan tutan baba, " Yürü, birlikte eve gideceğiz. " diyerek oğlunu cekiştirmişti.
Doğuş'un arabada onu beklediğini bilen çaresiz komutan, anında durarak babasını da durdurmuştu. " Baba, onu orda bırakamam. "
Yaşlı adamın sinirle " O değil, erkek o erkek. " demesiyle Birol yeniden başını eğmişti. Hiç umursamadığı ve sorun olmadığını bildiği, babasının hatırlattığı bu gerçek, onun yüzüne bir kez daha tokat gibi çarpmıştı.
Baba, bir kez daha oğlunun koluna yapışarak bildiği, inandığı tek yolla onu Doğuş'tan uzaklaştırmak için çabalamıştı. Ama nafileydi. Birol, yaşlı adamın var gücüyle kendisini çekmesine rağmen kıpırdamıyordu bile. Doğuş'u böyle yüz üstü bırakacak değildi.
Oğlunu ikna edemeyeceğini anlayan babanın artık dermanı kalmamıştı. Bıkkınlıkla ve üzüntüyle son kez oğluna bu yanlıştan dönmesi için yalvardı.
" Yapma oğlum etme. Bizi düşün, kendini düşün. " diye çaresizce yalvarırken, " Ya o musibet yoldan gidersin, ya da benimle eve gelirsin. Seçim senin. " demiş ve elini oğlunun göğsüne koyarak ona olan inancını göstermişti. " Ben senin doğru yolu seçeneğine inanıyorum oğlum. "
Bir seçim yapmak zorunda kalan Birol, babasının gözlerine çaresizce bakıyordu. Bı tarafta hasret duyduğu ailesi, bir tarafta da kendi canı vardı. Doğruyu yanlışı ayırt edemez ve asla kalbinin ve beynin ne dediğini duyamaz haldeydi.