Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyor, şimdiden hepinize teşekkür ediyorum.
Devam ediyor...
Kırgındım, kime ve neden olduğunu bilmeden. Belki hayata, belki kıymetimi bilmeyen herkese, belki de kendime. Aptaldım da... O kadar okul okumuş biri olarak, gerçekle hayali karıştıracak kadar cahildim. Olmayacak bir hayal denizinde ordan oraya savrulan gemimi göremeyecek, kontrol edemeyecek kadar aptaldım. Kendimi hiç bu kadar aciz ve zavallı hissettiğim bir anı daha hatırlamıyordum. Nasıl kendimi bu durumun içine sokmuş, nasıl kendimi kaptırmıştım anlamıyordum.
Otogarın buz gibi havası duygularımı anında değiştiriyordu. Biraz önce sanki gerçekten aldatılıp kandırılmış gibi incinirken, şimdi öfkeliydim. Ankara’nın soğuğu bedenime her çarptığında kaşlarım daha çok çatılıyordu.
‘’ İstanbul yolcuları! ‘’ diye seslenen muavini sesini duymamla sırtımı yasladığım duvardan kendimi çektim ve otobüsün yanına doğru adımladım. Biraz önce bilet kestirdiğim görevli olsun, diğer insanlar olsun deli gibi ağlayan bana dikkatle bakarken şimdi kimsenin umrunda değildim. Çünkü ağlamaktan gözde yaş kalmamış ve beni başka bir duyguya itmişti. İnsanların bana olan bu bakışlarının tek sebebi elbette bendim. Kendimi bu durumun içine ben sokmuştum.
Hızla otobüsün yanına varmış ve muavin biletimi kontrol ediyordu. Kısa bir şekilde göz gezdirip başını salladı ve hemen şoförün arkasında koltuğu eliyle işaret ederek, ‘’ Şurası. ‘’ dedi. Teşekkür edip otobüsün küçük merdivenine bir basamak çıkarken kolumdan sertçe geriye çekilmemle arkama döndüm. Karşımda gördüğüm kişiyle kaşlarım anında çatılmış ve çenem gerilmişti. Bu Birol’du. Onu görmemle öfkem anında gün yüzüne çıkmış, dile gelmişti.
‘’ Bırak kolumu. ‘’ dedim uyararak.
Kolumu bırakmayıp hatta daha da sıkarak, ‘’ Gidemezsin. ‘’ dedi. Onunda kaşları çatılmış hesap soruyordu. Buraya nasıl geldiğini ve beni burada nasıl bulduğunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey benden hesap soracak kadar arsız olmasıydı.
‘’ Kendine gel. Ben senin kavga edip saldırdığın kişilere benzemem. ‘’ dedim tek kaşımı kaldırarak.
‘’ Öyle mi? ‘’ diyerek tuttuğu kolumdan çekiştirerek kenara çekti.
‘’ Ya bıraksana. ‘’ diye azarlamama rağmen bırakmamıştı.
Otobüsün kenarına geldiğimizde kolumu bıraktı ve iki elini de beline koyarak ‘’ Derdin ne senin ha? ‘’ diye sordu. Kalabalıktan biraz uzaklaşmamıza rağmen yine herkesin gözü üstümüzdeydi. Öyle ki, otobüste bekleyen yolcular bile camdan bize bakıyordu.
‘’ Parayı mı az buldun? ‘’ diye sordu gözlerime bakmak için başını hafifçe eğerek.
‘’ Ne diyorsun ya? ‘’ diye söylendim. Bugün kütüphanede çalışmaktan telefonuma gelen banka mesajına bakmayı unutmuştum. Sanırım para yatırmış ve bundan bahsediyordu. Sonradan anlamıştım.
‘’ Para değilse sorun ne? Naptım oğlum sana? ‘’diye sordu. ‘’ İşini kolaylaştırmak ve sana yük olmamak için odamı topluyorum, dağınık olmamaya özen gösteriyorum... Çamaşırlarımı bile makinaya kendim atıyorum. ‘’ diye saydı haklı olarak. Doğruydu. Onun bakıcısı ve çalışanıydım ama gerçekten de bunu hiç hissetmemiştim. Çünkü kendisinin de dediği gibi bana çok yardımcı olmuş hiçbir zorluk çıkarmamıştı. Gitmemin ardında yatan sebebi aramakta sonuna kadar haklıydı. İlk defa haklıydı.
Afallayarak gözlerimi ondan kaçırırken ‘’ Bak gördün mü? Hiçbir sebebin yok. ‘’ dedi.
Bakışlarımı ona çevirdim ve ‘’ Canım gitmek istiyor, anladın mı? ‘’ dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMGELER - GAY
Roman d'amourPsikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...