" Doğru yolda olduğumuza emin misin Doğuş ya? " diye söylenen Aşkın etrafına garipçe bakıyor, arkadaşının kendisini getirdiği yerlere inanamıyordu.
" Bu yoldan geçmiştik eminim. " diye heycanla cevap verdi Doğuş, arabayı kullanan arkadaşına.
Doğuş, artık daha fazla dayanamamış ve Birol'la ulaşmak için yollara düşmüştü. Arkadaşı Aşkın her ne kadar bu fikirden onu vazgeçirmek için uğraşsa da başarılı asla olamamıştı.
En nihayetinde Doğuş, Birol'un köyüne gitmeyi kafasına koymuş olduğu için Aşkın'da onu yalnız bırakmamıştı.
Kumlu yolda sarsıla sarsıla giden iki arkadaştan biri heycanlı ve mutlu, biri hoşnutsuz ve sitemliydi. Aşkın, umutla etrafa bakan ve Birol'a kavuşacağı için içi içine sığmayan arkadaşına acıyan gözlerle bakıyordu. Anladığı kadarıyla Birol onu terk etmişti ama zavallı arkadaşı bunu bir türlü kabullenemiyordu. Kendisini rezil etmemesi için ve karşı tarafın arkadaşını ezmemesi için çıkmıştı bu yolculuğa. Çünkü arkadaşı Doğuş çok saf iyi niyetleri olan biriydi. Herkesi kendi gibi sanırdı. Ama bu acımasız dünyada ki insanlar arkadaşının kalbini çok çabuk kırabilirdi.
Doğuş'un köy ismini tam bilememesi ve yolları da doğru dürüst hatırlamaması sonucu iki arkadaş bir çok kez kaybolsa da, sora sora Bağdat bulunurdu. Doğuş, gördüğü insanlara sadece köyü tarif ederek ve Birol Alderen ismini vererek soruyordu ama bir çok kişi ya komutanı tanımıyordu ya da köyü Doğuş'un anlatımlarıyla çıkarmamıştı.
Ümitsizliğe kapılan ve bir çok kez arkadaşına geri dönme fikrini belirten Aşkın, artık çok sıkılmıştı. Hâlen daha arkadaşının ve kendisinin böyle bir şey yaptığına inanamıyordu. Neyse ki köyün çok yakınlarında ki civar köylerden birindelerdi ve sordukları bir çiftçi onlara doğru yolu göstermişti.
Çiftçinin, " Yalnız çok yağış yağdı. Toprak yola girdiğinizde dikkatli olun. Araba falan gitmez, gömülürsünüz. " diye temihlemesiyle Aşkın'ın kaşları çatılmıştı. Bir bu eksikti diye düşünüyordu.
" Tamam amacacım. Kolay gelsin sana. " diye samimiyetle teşekkür eden Doğuş'un keyfi yerine gelmişti. Bir zaman sonra köye yayan gidecek olmaları onun için hiç sorun değildi. Çünkü sonunda Birol'a kavuşma vardı. O an onun için her şeyin önünde geliyordu.
...
" Allah kahretmesin seni Doğuş. Dönünce bana istediğim marka bir ayakkabı alacaksın. " diye sızlandı Aşkın. Çamura defalarca kez gömülüp çıkmış, ayakkabısında ki çamurlar ayakkabısının yüzeyini tamamen kabaca kaplamıştı.
Doğuş'ta aynı durumdaydı ama bu halinden asla şikayetçi değildi. " Arabada bekleyebileceğini söylemiştim sana. " diye konuştu yanındaki arkadaşına.
Aşkın, " Bu köye yalnız gönderecek değilim seni. " diye bir kez konuştu ve ekledi. " Bak burada falan değilse bir daha gelmek yok? "
Cevapsız kalmıştı Aşkın'ın sorusu. Birol'la ulaşma umuduyla yola çıkan Doğuş, asla ama asla onu bulmadan durmayacaktı. Neyse ki az önce yaşayacakları bir daha bu köye gelmesine gerek kaldıramayacaktı.
Birol'un babası, yolda güçlükle yürüyen iki kişiyi görmesiyle kaşları çatılmış ve elindeki el arabasını atarak hızla onlara doğru yürümeye başlamıştı. Laf çıkmasın diye köyden birilerinin Doğuş'u görmemesini asla istemiyordu.
Karşılarında Birol'un babasını görmesiyle rahatlayan ve mutlu olan Doğuş, tam ağzını açıp soracaktı ki duyduğu kelimeyle yutkundu.
" Ne işin var burda senin kâfir? "
Doğuş, Birol'un babasının kendisiyle niye böyle konuştuğuna anlam vermezken Aşkın, kaşlarına çatarak Doğuş'un önüne geçmişti. " Noluyor Doğuş? Kim bu adam?" diye öfkeli bir şekilde adama bakarak sordu.
Doğuş, " Birol'a ulaşamıyorum - " diye konuşurken adam tekrardan lafını kesmişti.
" Yapma oğlum günah. Günah. "
Adamın söylediğiyle başından aşağı kaynar sular dökülen Doğuş, olduğu yerde kala kalmış, tek kelime edememişti. Sertçe yutkunup başını eğerken, Birol'un ailesinin bu ilişkiyi öğrendiğini artık O'da anlamıştı.
Gözlerini kırparak sabır dilenen adam, oğlunu ondan kurtarmak için iyilikle, güzellikle konuşmaya başlamıştı. " Bak oğlum. Oğlum diyorum hâlâ sana. Geldin, evimize misafir oldun, soframıza oturdun, sana evimizi emanet ettik... " diye konuşurken Doğuş başını hiç kaldırmıyor, yer yarılsa da içine girsem diye dua ediyordu. " ... Hepsi helali hoş olsun. Ama yeter ki oğlumun peşini artık bırak. Bunu Birol için değil, Allah için yap. "
Durumun hemen farkına varan Aşkın kenara çekilmişti. Doğuş ise suçluluk psikolojisiyle bir suç işlemiş gibi asla başını yerden kaldırmıyordu. Birol'u sevdiği için değil, o insanları kandırdığı için utanıyordu.
Karşısında utançla kendini dinleyen genci gören Birol'un babası, onunda haline acımıştı. Derin bir nefesle sabır dinlendikten sonra samimiyetle ve öğütle tekrar konuştu.
" Bak oğlum, bir baba olarak konuşuyorum seninle. Hadi bizimkinin aklı başında değil, ama sen okumuş aklı başına birisisin. "" Birol beni günlerdir aramıyor. Yok. " diye konuştu Doğuş. Uzun bir zaman konuşmadığı için sesi titremiş ve buğuk bir şekilde konuşmuştu.
Oğlunun Doğuş'u bıraktığını öğrenen baba derin bir nefes almıştı. " Doğru olan da bu. Biz müslümanız, böyle şeyler bize yakışmaz. " diye tekrar öğüt verdi.
" Ama Birol koca adam. Günah onların günahı. Hesap verecek olan da onlar. " diye bu sefer konuşan Aşkın'dı.
Yaşlı adam Aşkın'ın konuşmasıyla elini kaldırmış ve " Sen sus. Karışma. " diyerek susturmuş ve tekrardan Doğuş'a dönmüştü.
" Birbirimizden uzak durmalasınız. Yoksa bu gidişat hayra alâmet değil. " dedi başını yerden kaldırmayan gence. " Madem seviyorsun, sevgi onun iyiliğini düşünmek değil mi? Sevgi bunu gerektirmez mi? " diye konuşmaya devam ederken, Aşkın arkadaşının kolundan tutmuştu.
" Bu kadar yeter. Doğuş yürü gidiyoruz. " diyerek Doğuş'u çekiştiriyordu.
Zavallı Doğuş duyduklarıyla, hissettiklerini ve duygularını kontrol edemiyordu. Aşkın'ın onu cekiştirmesiyle başını yerden kaldırmadan adımlamaya başlamıştı. Gerçekten de Birol'a zarar veriyor muydu bilmiyordu. Hasta olan birinin duyguları ve hissettikleri ne kadar normaldi diye düşünüyor, acaba kendi aşkı yüzünden onu kendine istemeden bağlamış olabilirmiyim diye düşünüyordu.
Tek kelime etmeyen ve perişan olan arkadaşının koluna giren Aşkın, gözünü ondan ayırmıyordu. Köyden uzaklaşmak üzerilerken duydukları feryatla durmuşlar ve arkalarına bakmışlardı.
" Bıraaaaak! "
Ambulansla birlikte gelen ekipler Sefa'yı intiharın eşiğinden kurtarmışlar, hastaneye götürmek için ambulanasa bindiriyorlardı. Annesi ve babası bir köşede sağlık ekiplerinin elinde çırpınan kızlarına bakıp ağlıyor, bütün köylü o evin önünde toplanmış onları izliyordu." Bırakın beni. Bırakıın! " diye feryat edip çırpınan Sefa'nın gözleri biran yol sonunda kendisine boş boş bakan Doğuş'u buldu. Ölü gibi kendine bakan Doğuş'u görmesiyle susmuş ve yutkunarak sakinleşmişti. Bunu fırsat bilen ekipler ve görevliler hemen Sefa'yı ambulansa bindirirken, o hâlen daha Doğuş'a bakıyordu. O bile hissetmişti Doğuş'un iyi olmadığını. Yoksa, yanına gelmez miydi hiç?
" Noluyor bu köyde ya? " diye korkuyla kalabalığa bakan Aşkın, isyan etmişti. Hiçbir şey anlamamış, bu köyden artık korkmaya başlamıştı. " Yürü gidiyoruz bu cehennemden. " diye boş boş oraya bakan arkadaşının kolundan çekiştirdi. Artık arkadaşını zorla da olsa İstanbul'a götürmeye and içmiş, bu köyde her ne yaşadıysa ciddi bir tedavi alması gerektiğini düşünür hale gelmişti.