Küçük olsa da boydan boya çatlak olan aynanın karşısında parmaklarımla saçıma şekil verirken, " Şunu da üstüne giyin. Çetnevir dışarda olacak. " diyen Birol'u duymamla ona döndüm. Elindeki kazağı bana doğru uzatıyordu.
Bu gece Birol'la kuzeninin çetnevirine katılacaktık. Çetnevir... Ne demekti bilmiyordum ama kuzeninin evleneceğini biliyordum. Sanırım bekarlığa veda partisi gibi bir şeydi. Hayatımda ilk defa böyle bir etkinliğe katılacağım için çok heyecanlıydım. Ayrıca sadece özel günlerde giydiğim kumaş pantolonumu ve gömleğimi köye getirdiğim için de çok mutluydum. Özenle hazırlanmıştım ama Birol'un bana üşümeyeyim diye giymemi istediği kazak hiç de kıyafetlerime uygun değildi. Eğer yeşil kumaş gömleğimin üstüne bunu giyirsen eminim palyaço gibi olurdum.
Yüzümü ekşiterek Birol'un uzattığı kışlık, sıfır kollu, örgü kazağa baktım ve " Kombinimi çok bozar bu. " dedim.
Kolunu indirdi ve sabır dilenerek " Sen Hakkari'ye gittiğinde de böyle mi yapacaksın? " dedi.
Kaşlarımı çatarak, " Anlamadım? " diye sordum.
" Orası burlardan daha soğuktur. Orda da mı böyle giyineceksin? Hiç sözümü dinlemeyecek misin?" dedi. Sonlara doğru üstümdekilere bakarak yüzünü ekşimişti.
Giyim tarzımı mı beğenmemişti yoksa onun sözünü dinlemediğim için mi şikayet ediyordu anlamış değildim. Rahatsız olurcasına " Giydiklerime karışman hiç doğru değil. " dedim.
Sabır dilenerek başını geriye atmış ve derin bir nefes almıştı. " Yahu üşüme diye giy dedim sana. Nerelere çekiyorsun lafı? " dedi.
Bazen benim bir birey olduğumu ve kendi kararlarımı kendim verebileceğini unutuyordu. Hatta öyle zamanlar oluyordu ki, benim için en doğrusunun kendi bildiği olduğunu düşünüyordu. Bu yaşta kendim için neyin doğru olduğunu bilmeyecek yaşta toy bir genç, ya da onun çocuğu değildim. Bu kontrolsüz ilgiydi. Ben asla onun istemediği bir şeyi yapması için zorlamamıştım halbuki. Bu bol şeyi üşümemem için giymemi istese de, ben istemiyordum.
Kısa sürelik tartışmamızdan sonra ikimizde sessizliğe çekilirken, Birol'da elindeki kazağı kenara bırakmıştı. Telefonumun zil sesini duymamla cebimdeki telefonu çıkartmıştım. Arayan profesör, hocamdı. Epey bir zamandan beridir konuşmuyorduk.
Konuşmak için odadan çıkacakken Birol'un " Kim? " diye sormasıyla durdum. Sorgular gibi sormuştu.
" Hocam. " dedim elleri belinde kaşları çatılan adama. " İstanbul' dayken tanıştırmıştımya sizi. " diyerek hatırlatırken telefon susmuştu.
Kaşları havalanmış ve hatırlatmıştı. " Niye burda konuşmuyorsun? " diye tereddütle sordu.
Cevap verecek bir şey düşünürken telefonumun tekrardan çalması beni bu durumdan kurtarmıştı. Gülerek " Birazdan gelirim. " diyerek kapıyı açarak dışarı çıkmıştım. İkisinin de birbirinden haz etmediğini çok iyi biliyordum ve arada kalmak istemiyordum.
Hocam, artık Birol'un yanında kalmamın doğru olmadığını düşünüyordu. En son ayrıldığımızda da ilk defa onun sözünü dinlememiş ve Birol'a yardım etmeyi seçmiştim. O günden sonra hiç aramamıştım ve hiç görüşmemiştik. Eminim ki bu durumun daha ne kadar süreceğini ve yine Birol'un yanında güvende olmadığımı söyleyecekti.
Eğer Birol, hocamın söylediklerini duyarsa haklı olarak olay çıkaracaktı. Bunu çok iyi biliyordum. Bende ikisi arasında kalacak, en nihayetinde Birol'u seçecek ve hocamı çiğneyecektim. Bu asla istediğim bir şey değildi. Buralara gelmemde büyük emek veren bir adamı hayatımdan çıkarmak istemiyordum.
...
(...)" Anlamıyorum Doğuş, hâlâ neden onula kalmak istediğini anlamıyorum. Göreve döndüğüne göre artık iyleşmiştir. Hakkari'ye gitmek de neyin nesi? "
Profesör hocam çok sinirliydi. Artık nasıl öğrendiyse Birol'la birlikte Hakkâri'ye gideceğimi öğrenir öğrenmez beni aramıştı. Sorgulamakta sonuna kadar haklıydı. Bana gerçekten değer veriyordu ve beni evlatlarından ayırmıyordu. Eğitimim de, gerek maddi, gerek manevi olarak destek olan birinin bu denli beni sıkması ve hesap sorması asla beni rahatsız etmiyordu. Hatta beni düşünen birilerinin olması çok güzel bir şeydi, ama ben kararımı vermiştim.
" Nedir oğlum? O adamın yanında bulunmanın bir sebebi olması gerekiyor. " diye konuşurken anında susmuştu. Acaba tahmin mi etti diye düşünürken " Allah kahretsin. " dediğini duydum. Tahmin ettiği şeyin, gerçeğin ta kendisi olduğunu anlamasıyla kahrolmuştu. Asla konuşmuyordum.
Bir kaç dakikalık sessizlikte bir şeyler düşündüğünü tahmin ediyordum. " Hemen eşyalarını toplayıp İstanbul'a dönüyorsun. " dedi net bir dille.
Yutkunarak " Özür dilerim. Birol'u bırakamam. " dedim.
Sabır dilenip sinirle nefes aldığını telefondan duyabiliyordum. İlk defa bana karşı bu kadar sinirliydi. Ve ilk defa bir konuda beni desteklemiyordu.
" Bakın hocam. Sizin bu tür ilişkilere nasıl yaklaştığınızı biliyorum. Bu yüzden içiniz çok rahat olsun. Birol beni çok seviyor. " diye açıklama yaptım.
Sinirle ve alayla gülerek " Be hey cahil. Bu kadar mı kör etti aşk gözlerini? " dedi. Ardından ciddiyetle " Nasıl inanırsın seni sevdiğine? " diye sorduğunda gözlerim evin camından beni seyreden adama kaydı. Birol çatılan kaşlarıyla telefonda konuşan bana bakıyordu.
Birol'la her şeyin yolunda olduğunu bildirmek için gülümseyerek el salladım ve " Niye inanmayayım. Bana değer veriyor. En önemlisi beni kaybetmekten korkuyor. Görev yeri Hakkari'ye çıkınca benim gelmeyeceğimi düşünüp işinden vazgeçmek bile istedi. " dedim.
" Ne malum Hakkari'de seni bırakmayacağı? Anlaşılan hevesi geçince bir köşeye atacak seni. " dedi.
Kalbim sıkışmaya başlamıştı. Birol'un bunu bana yapmayacağını çok iyi biliyordum ama birinin bana bunu söylemesi canımı yakmıştı. Bir insanı ailesi bile terk edip istemezken sonradan hayatına girdiği kişi bunu yapar mıydı? Yapardı, ama Birol yapmazdı. Çok emindim.
" Birol bana bunu yapmaz. " dedim kendimden emin bir şekilde.
Beni bu sevdadan vazgeçiremeyeceğini anlamıştı. " Madem bu kadar eminsin, çık yola. Bakalım başına neler gelecek? ", diye tükürürcesine ve bıkmışlıkla konuştuktan sonra telefonu kapatmıştı.
Düşen yüzümle ve gözümden akmayı bekleyen bir iki damla yaşla başımı yukarıya kaldırdım. Yıldızlara ve hilale baktım. Birol beni canından bile çok seviyordu ama nedense bunu en yakınım olan hocama anlatamıyorum. Onunla mutlu olduğumu da biliyordu. Öyleyse neden beni ondan ayırmaya çalışıp nifak tohumları ekiyordu ki? Bende bunu anlamıyordum.
...
Bahçede ne kadar süre beklemiş ve düşünmüştüm bilmiyordum. Evden çıkan Birol ve ailesinin seslerini duymamla derin bir nefes aldım ve göz altlarımda ki deride bulunan yaşları sildim.
" Doğuş, hadi oğlum. " diye bana seslenen annesi arabanın arkasına biniyordu. Babası şoför koltuğunun yanındaki koltuğa binerken arabayı Birol'un kullanacağını anlamıştım.
Annesi arka koltuğa binmiş ve benimde binmem için kapıyı açık bırakmıştı. Birol, elindeki ceketi bana uzatarak " Şunu giy. " dedi. Sorgularcasına çatılan kaşlarıyla bakıyordu. Acaba yüzümün şeklinden tatsız bir telefon konuşması yaptığımı anlamış mıydı?
![](https://img.wattpad.com/cover/374722200-288-k196427.jpg)