Bir kaç gün sonra...
Akşam yemeğini yedikten sonra Birol, ailesine benle beraber kahveye gideceğini ve arkadaşlarıyla kağıt oyunayacağımızı söylemişti. Bu durum benim çok garibime gitmişti. Çünkü Birol, kaybetme korkusundan dolayı beni hiçbir arkadaşıyla tanıştırmamış ve bizi bir araya getirmemişti. Bu durumun hastalık olacak bir türden kıskançlık olduğunu biliyordum. Ama yine de neden ailesine böyle bir yalan söylediğini, ne yapacağımızı çok merak ediyordum. Sanırım bana bir sürpriz yapacaktı ve bunun için çok aceleciydi.
" Kıraathaneyi geçtik. " dedim yanımda heycanla yürüyen adama. Aslında kıraathaneye gitmeyeceğimizi biliyordum ama sadece ağzından laf almak için sormuştum.
" Sigara sevmediğini biliyorum. Yaşlı dedeler orada sigara içmekten tilki kaldırır. Seni oraya götürür müyüm hiç? " diye konuştu.
Hafifçe sırıtarak, " O zaman nereye gittiğimizi söyle. " dedim bıkkınlıkla.
Adımlarını hiç durdurmadan ve kaşlarını kaldırarak cevabını en net şekilde vermişti. " Az kaldı, biraz daha sabret. " diye konuştu. Sürprizi her neyse asla bozulsun istemiyordu.
O klübede ilk birlikteliğimizi yaşadıktan sonra üzerime pek bi düşer olmuştu. Evliliğin ilk aylarında ki eşler gibi sürekli bir şey isteyip istemediğimi soruyor, beni memnun etmek için etrafımda fır dönüyordu.
Beni bu denli sevmesi ve ilgi göstermesi de benim çok hoşuma gidiyordu. Çünkü bunlar başkalarında bana karşı gördüğüm bir durum değildi. Okul yıllarımda arkadaşlarım ya kıskanmış ya da desteklemişti. Öğretmenlerim ve hocalarım da sürekli övmüş ya da daha iyi olmam için motivasyon vermişti. Ama Birol onlara benzemiyordu ve bana çok daha farklı davranıyordu.
" Geldik işte. " dedi heycanla.
" Neresi burası? Kimin evi? " diye sordum kafamı kaldırıp eve bakarken.
Sürprizinin sonuna gelmemize rağmen halen daha bana cevap vermemiş ve elimden tutarak beni cekiştirmeye başlamıştı. Bu durum artık beni huzursuz etmeye başlamıştı. Başkasının evinin bahçesine kendi mülkümüz gibi izinsiz girmek hiç de doğru değildi.
" Halim emmii! " diye bir kaç kez bağırmış, evin sahibine seslenmişti.
Seslendiği kişi sanırım geldiğimiz evin sahibiydi. Huzursuz bir şekilde beklerken ellili yaşlarda evden bir adam çıkmış ve bize bakmıştı. Birol, onu görmesiyle " Selamün aleyküm emmi. " diye selam verdi.
Kısılan gözlerimle adama bakarken adam bir süre ikimize bakmış ve hiç konuşma gereği duymadan eliyle işaret ederek bizi eve çağırmıştı. Sanırım niçin buraya geldiğimizi biliyor gibiydi.
Adam önde, Birol ve ben onun arkasında eve girerken etrafıma bakınıyordum. Çok garip bir evdi ve çok garip bir koku vardı. Tahta merdivenlerden çıkarken burnuma gelen koku, tiner gibi bir şeydi.
Merdivenlerden çıkarken Birol başını bana yaklaştırmış ve " Halim amca tat. " diye fısıldamıştı.
Kaşlarımı çatarak ona döndüm ve " Nee? " diye sordum.
" Adam sadece duyuyor ama konuşamıyor. " diye tekrar fısıldayarak açıklamıştı Birol.
Adam dilsizdi. Birol selam verirken neden selamını almadığı ve bizi eve davet ederken neden eliyle buyrun işareti yaptığı şimdi belli olmuştu. İyi de bu dilsiz adamın evine şimdi niye gelmiştik?
Merdivenler bittiğinde adam bize girmemiz için bir odayı işaret etmiş ve kendisinin de birazdan geleceğini söylemişti. Bunu konuşmadan el işaretleriyle anlatmaya çalışmıştı. Birol, oldukça saygılı bir şekilde başını sallamış ve " Tamam emmi. " diyerek ne anlatmak istediğini anladığımızı söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMGELER - GAY
Storie d'amorePsikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...