*BUGÜN PAYLAŞTIĞIM DUYURUYU GÖRMÜŞSÜZNÜZDÜR. ORADA DA SÖYLEDİĞİM GİBİ KARANLIK AŞKI OKUMA FIRSATIM OLMADI. BENZERLİKLER HAKKINA BİR FİKRİM YOK ÇÜNKÜ O HİKAYENİN NASIL ANLATILDIĞINI, KONUSUNU BİLMİYORUM. AMA ALDIĞIM KARAR BENİ VE HİKAYEMİ BİLEN BİLİYOR! İSTEMEYEN O-KU-MA-SIN! BU KADAR BASİT BİR ŞEY. BEN GERİ DE KALAN "ÇALINTI OLMADIĞINA İNAN" OKUYUCULARIMLA YOLUMA DEVAM EDERİM. VE "İZMİR KIZI" NI KAL-DIR-MI-YO-RUM!! ÇALINTI OLDUĞUNA DAİR YAPILAN BÜTÜN YORUMLARA DA GÜLÜP GEÇİYORUM. VE İZMİR KIZI DEVAM EDİYOR, EDECEK!!!*
*Multimedia: Dolunay ❤*
*Multimedia vol2: Elina Born & Stig Rästa - Goodbye to Yesterday ❤🎈❤*
*
"Hayatım iyi misin?"
"Babam..." bu cevap üstüne Sarp endişeyle "Nolmuş enişteme?" diye sorduğunda Dolunay'ın gözünden bir damla yaş düştü.
"Kalp krizi geçirmiş. Durumu... Durumu kritikmiş."
*
-Dolunay-
'B-baban kalp krizi g-geçirdi. D-durumu... k-krit-tik. Çab-buk g-gel D-dolunay, s-sana ihti-ihtiyacım v-var k-ızım...' Annemin kurduğu bu 3 cümle hayatımın en kötü 3 cümlesi olduğuna bahse bile girebilirdin. Güzel başlayan bir tatil, arkadaş ortamı, yanımda sevdiğim adam. Her şey fazla... iyi. Ve ben Dolunay Araz mutlu olmayı bile hak etmeyen Allah'ın unuttuğu bir prenses. Ben Dolunay Araz mutsuz olmakla lanetlenmiş babasının nazlı, küçük prensesi... Ama o prensesin, gerçek bir prenses olabilmesi için bir krala ihtiyacı var çünkü o kralın prensesi. Ve o kral şu anda prensesinden sadece birkaç oda uzağında, yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide. Ama nazlı prensesin elinden hiçbir şey gelmiyor. Sadece tek yapabildiği kralının, kahramanının, ilk aşkının, bir tanecik babasının sağ sağlim o yataktan kalması için dua etmek. Tek yapabildiği dua etmek...
Kafamı dayadığım duvardan kaldırdığımda herkesin bir tarafta perişan bir şekilde oturmuş, doktordan iyi bir haber almak için beklediğini gördüm. İzmir'den döneli 5 gün, 19 saat, 26 dakika, 46 47 48... saniye olmasına rağmen bir türlü hiçbirini gitmeleri için ikna edemediğimden dolayı hepsi perişan bir şekilde hastanelerin o rahatsız koltuklarında oturuyorlardı. Çoğu babamı tanımamasına rağmen 'Senin baban bizim de babamızdır...' diye bir felsefe geliştirdikleri için gitmeyi hepsi reddediyordu.
Bir an etrafta annemi göremeyince paniklesem de hemşirelerin sakinleştiriciyle uyuttuğu aklıma gelince derin bir nefes aldım. Ama aldığım bu derin nefes soluk borumdan geçince soluk borumun nefesten dolayı yandığını fark ettiğimde ağzımdan acı dolu bir inleme kaçtı.
Etrafımda ayak sesleri duyduğumda acıdan dolayı kapadığım gözlerimi açtım. Gece, Doruk, Sarp, Batı Abi ve arkasında bizim grup bana endişeli bir şekilde bakıyordu. Gece önümde eğilip ağlamaktan kıpkırmızı olmuş maviş gözlerini gözlerime dikti.
"Dolunay. İyi misin noldu? Doruk çabuk doktor, hemşire çağırın hadi ça-"
"Şşş, sakin ol yok bir şey. Sadece nefes alırken ciğerim yandı. Önemli bişey değil." Dediğimde bana 'Nah önemli bir şey değil.' Bakışı atıyordu.
"Kuzen sen kıpırdama ben hemen bir doktor çağırıyorum. En azından kontrol etsinler." Dediğinde kafamdaki kurnaz tilki çalıştı.
"Kuzen, bir dakika bir şartım var." Dediğimde anlamazca bana bana bakmaya başladı. "Doktorun kontrol etmesi için sizin eve gitmeniz lazım. Yani ya siz eve gidersiniz ya da ben burada acı içinde ölürüm..." diye rol yaptığımda hepsi ortaya attığım fikirden dolayı itiraz cümlelerini sıralamaya başlamıştı bile. Elimi kaldırıp hepsini susturduğumda son kozumu kullandım. "Gitmeyen ölümü görsün. Hatta görmesin ölümü öpsün. Bu hastaneden sağ çıkmak bana nasip olmasın. Amin. Tövbesi geçmez!" diye hızlıca söylediğimde Doruk gözlerini devirip "Bu ne ya böyle. İlkokul bir. Helal olsun Çirkin." Diye tıslarcasına bana kızdı. O da ona özgü bir kızma şekli, susun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir Kızı
Teen FictionSanki zamanı ayarlamışız gibi Poyraz'ın beni öpmeye başlamasıyla gökyüzüne havai fişeklerin atılması bir olmuştu. Poyraz'ın dudakları beni işgal ederken aklımdaki düşünceyle birlikte gülümsedim. Çok klişeydi bu. Kız sevdiği çocukla ayrılma evresine...