"Tunç, kapıya bak! Tunç! Yav nerde bu ev ahalisi ya!!" Okullar açılana kadar Tunç kendini zorla evime yerleşmiş kovmama bile izin vermeden benle yaşamaya başlamıştı. Ha biz nerdeyiz, İngiltere'deyiz!! Annemler fikirlerinden caymadan hemen valizleri toplayıp tabiri cayizse kaçtık. Evet cidden kaçtık. Şimdi de ben okulumun açılması için sabırsızlanırken Tunç da burda iş yapacağı firmalarla konuşmalarını sürdüyordu. Halamlar da iyi neler kendi hallerinde..
Evde tek olduğumu anlayınca kıçımı yataktan kaldırıp canım evimin canım kapısını açmak için hareketlendim. Bu benim için zor bi eylemdi.
Kapı ısrarla çalmaya devam ederken ben de hızlanıp kapıyı söylene söylene açtım. Kapıyı açtığım da üstüme bir şeyin atlaması ve ben böyle bir şey beklemediğim için geriye doğru devrilmem ve üstüme atlayan kişiyle beraber yere devrilmemiz sadece ve sadece saniyelerimizi almış. Yerde yatmış bir şekilde kapattığım gözlerimi açtığımda bana 38 diş sırıtan Gece'yi görmeyi tabi ki beklemiyordum diyemicem bekliyordum çünkü konuşmuştuk ama bu kadar erken gelmesi... şaşılacak şeydi.
Onu gülerek üstümden attıktan sonra üstümü toplayıp ayağa kalktım. O da gülerek kalktıktan sonra bi anda gözleri doldu, dudağı büzüştü. "Çok özlemişim seni!" Bu haline gülümseyip sıkıca sarıldım. İngiltere'ye geleli iki buçuk hafta olmuştu herkesi özlemiştim ama burası çok iyiydi. Arada dışarı çıkıp okuluma gidiyordum. Etrafı tanımak ve çevre edinmek adına halamla geziyorduk beni arkadaşlarıyla tanıştırıyordu. Güzeldi kısaca hayatım. Mesela Poyraz artık aklıma günde 58 kere gelmek yerine 32 kes geliyordu.. Gelişmeydi demi bu?
Kapıdan gelen öksürme sesiyle kafamı oraya çevirdim. Doruk elinde bir büyük bir küçük valiz kapıya yaslanmış bir şekilde bize gülerek bakıyordu.
"Anaaa eniştem de gelmiş!!"
Valizleri içeri alıp kapıyı kapattıktan sonra Dorukla da uzun uzun sarıldık. Onları salona oturtup mutftan ikisine de büyük bardaklarda su getirdim. Onlar oturmayıp evimin manzarasına bakarken büyülenmiş gibiydiler. Evet evimin manzarası halamın bana hediyesiydi. Tüm İngiltere ayaklarımın altındaydı adeta.
"Eee gençler nasıl gidiyor!" Kendimi koltuğa atıp onlara gülerek bakarken onlar bi anda ciddileşip yerlerine oturdular. Gece Doruk'a bakıp ardından tereddütlü bir şekilde bana bakınca konunun ne olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Poyraz mı sizin erken gelme nedeniniz?" Alaylı bir şekilde sorduğum soru karşısında Doruk gerilmişti. Ne de olsa arkadaşı diye düşündüm.
"Poyraz hiç iyi değil Dolunay. Gerçekten değil!" Umursamaz görünmeye devam edip koltuğa daha fazla yayıldım. "Burda beni ilgilendiren kısmı söyler misin peki Doruk? Ne yapmamı istiyorsunuz hiçbir şey yokmuş gibi onu arayıp sormamı falan mı?" Doruk tek kaşını kaldırdı. "O seni, sen gitmeden aramış Dolunay açtın mı telefonunu ya da cevap verdin mi mes-"
Sinirle Ayağa kalktım. "Buraya onu savunmaya mı geldiniz. Gerçekten bunca yolu bunun için geldiğinize inanamıyorum!" Doruk da benim gibi ayağa kalkıp karşıma dikildi. "Annenlerin haberi var mı Dolunay bu gizli numara mevsuzundan. Sizi gölge gibi takip eden bi sapıktan haberleri var mı? Eğer bunu bilselerdi seni tek başına buraya yollarlar mıydı sence? Düşünsene bi!" Doruk gittikçe sinirlenirken gece araya girdi.
"Bunu niye bizle paylaşmadınız!? Biz bunu Poyrazın sarhoş olduğu zaman ağzından kaçırması sayesinde mi öğrenecektik?" Cümlede takıldığım yer poyrazın ağzından kaçırdığı zaman mı öğrenecektik kısmıydı. Ben bu mesajlar sadece bana geliyor diye düşünürken aynı zamanda da Poyraza da gidiyordu. Benim gölge diye adlandırdığım kişi sadece benim değil aynı zamanda poyrazında gölgesiydi. Peşimizde gerçekten de filmlerde olduğu gibi biri vardı. Ve bu benim sandığımın aksine oyun değildi. Baya baya peşimizde biri vardı yahu!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir Kızı
Teen FictionSanki zamanı ayarlamışız gibi Poyraz'ın beni öpmeye başlamasıyla gökyüzüne havai fişeklerin atılması bir olmuştu. Poyraz'ın dudakları beni işgal ederken aklımdaki düşünceyle birlikte gülümsedim. Çok klişeydi bu. Kız sevdiği çocukla ayrılma evresine...