BÖLÜM 31: Korkak Kalbim...

6.7K 381 64
                                    

*Yazarken ve ardından bölüm bittikten sonra okurken ağladığım bir bölüm oldu. Ama sanırım şu ana kadar ağlamaktan yazamadığım tek bölüm oldu diyebiliriz... Poyraz'ın iç dünyasını görücez bu bölümde.  BU ARADA GENÇ KURGU DA 93'DEYİZ!! GERÇEKTEN HEPİNİZİ ÇOK ÇOK SEVİYORUMMM. Tatlış tatlış okumlarr...*

*Multimedia: Poyraz'ın bölüm içerisindeki hali (Gerçekten Sean O'donnell' in resmidir.)*

*Multimedia vol2: Yaşar- Geri Gelmez Misin? (RİCA EDİYORUM PARÇANIN İÇİNDE GEÇEN YERDEN İTİBAREN ŞARKIYI AÇINN!!!)*


*

"Milyonlarca parçaya bölünmüş üç kalp ve akıllarda tek soru?

..."

*


-Poyraz-

Elimde satırlarını ezberlediğim nota baktım tekrar. "İnsan hak etmediği gerçeklerle yüzleştiğinde mi afallar, yoksa bu gerçekler canlarından çok sevdiği insanlarla ilgili olduğunda mı? Kaçmak isterler bu gerçeklerden ama bir kere gün yüzüne çıkmıştır bu gerçekler, sadece umutla kurtulacak bir dal aramak gelir ellerinden. Bazen de sessizlik ve yalnızlıktır tek kurtarıcıları. Biz de şu an bunun arkasında küçük bir kız çocuğu gibi saklanıyoruz. Kendi yollarımızda kendi doğrularımızı bulmaya çalışıyoruz. Sizden zaman istiyoruz.. Özür dileriz."

Tamı tamına, iki aydan beri yoklardı. 60 gün. Bin dört yüz kırk saat. Kafayı yemek üzereydim artık. Gül teyzeyle de Aytaç amcayla da –Dolunay'ın anne ve babası- konuşmuştum ancak alabildiği tek cevap Dolunay'ın ve kızların yurt dışına tatile gitmiş olmasıydı...

Partide Asrın Abla'nın yanına gidip tekrar masaya döndüğümüzde kızlara dair herhangi bir şey bulunmuyordu. Ne çantaları, ne telefonları, ne de kendileri... Bulduğumuz tek şey peçeteye yazılmış bir nottu. Dolunay'ın o inci gibi yazısıyla yazılmıştı. Bizden özür dilediklerini söylüyorlardı. Kendi yollarındaki doğruları bulmaya çalışıyorlardı. Yani kısaca o yollarında bize dair bir şeyler var mı onu arıyorlardı. Haklılardı. Yaptığımız şeyi hatırlamıyordum. Belki de hatırlamak istemiyordum, bilmiyorum. Ama o Nefel denen kızı hiç görmemiştim hayatım boyunca. O gün ki amacımız da çocuklarla kafa dağıtmaktı sadece. Tek hatırladığım kızların aniden dibimizde bitip bize içki aldıkları. Birkaç fotoğraf çekilmemiz ve ardından geldikleri gibi gitmeleriydi.

Bu iki ay içerisinde Dolunay'la olan tek iletişimim bize fotoğrafları atmış olmasıydı. Çocuklarla birlikte yaptığımız şerefsizliğe bakarken kendimden ölesiye nefret ediyordum. Dolunay'ın yerinde olsaydım bu kadar sakin kalabilir miydim –sakinlikten kastım hiçbir şey yapmamak- bilmiyordum. Aslında böyle hiçbir şey yapmaması daha çok acıtıyordu kalbimi. Bir daha eskisi gibi olamama düşüncesi, Dolunay'ın başka bir adamla... olma düşüncesi kalbimi öyle bir sıkıyordu ki. Hayatım boyunca böyle bir şey yaşadığımı hatırlamıyordum...

Odamda, yatağımda yatarken Dolunay için hazırladığım hediye geldi aklıma. Yılbaşında verecektim. Aklıma geldiğim anlarda, kendi düşüncelerimi, en en iç dünyamı –kendimin bile bilmediği- , Dolunay'ı özlediğim ama o yanımda olmadığı zamanlar ki hissettiğimi... kısaca beni ben yapan her şeyi oraya yazıyordum. Yaklaşık 4 ay önce bu fikir gelmişti aklıma. Tabi o zamanlar her şey yolundaydı. Arada sırada çok sık olmasa da yazıyordum o zamanlar. Onların yurt dışına gittiği zamandan bu zamana ise her gün istisnasız tuttuğum, içimi döktüğüm bu defter, aslında Dolunay'a verebileceğim, manevi anlamda tek verebileceğim şeydi. Yavaşça yataktan kalkıp masamın yanına gittim. Çekmeceden defteri çıkarıp masaya koyduktan sonra sandalyeye yavaşça bıraktım kendimi. Defteri açıp son kaldığım sayfayı açıp dökmeye başladım içimi. Ne gelirse yazdım oraya tekrar, tekrar ve tekrar...

(Multimediadaki şarkıyı açın. KESİNLİKLE BİR OKUYUCU TAVSİYESİ...)

"Küçükken düşünürdüm hep ben aşık olabilecek miyim diye. Hayal ederdim. Nasıl bir duygu, nasıl fark ediliyor... Ardından on yaşlarındayken babaannem kalp krizi geçirdi. Yoğun bakımın önünde herkes perişan, bitmiş, doktordan güzel bir haber bekliyor. Babam bir tarafta, halam bir tarafta, annem bir tarafta... sadece dedem dimdik bir şekilde, ayakta doktorun çıkmasını bekliyordu. Karısına yapılan müdahaleyi camın arkasından dimdik bir şekilde, gözünü kırpmadan izliyordu. Kendinden o kadar emindi ki. Karısının kurtulacağından o kadar emindi ki... o zaman, o zor günde bile dedemin gözündeki aşkı iliklerinize kadar hissedebilirdiniz. Etrafa adeta "O içerde yatan kadın, kurtulacak. O benim hayatımın aşkı, kadını." Vb. mesajlar veriyordu. Aradan geçen saatler sonunda doktor çıkmıştı odadan. Direk dedemi muhatap alarak onun yanına gitti. "Özür dilerim... Cevdet Bey. Kurtaramadık." –Hastane dedemin olduğundan dolayı zaten dedemi ve babaannemi herkes tanıyordu.- Doktorun ağzından çıkan o kelimeyle dedem adeta bir anda çökmüştü. Oysa o kadar emindi ki kurtulacağından karısının. O kadar inanıyordu ki bu düşünceye, elinde olmadan yakınında olan koltuğa çöktü. Gözüne baktığınızda hala orda ki aşkı görebilirdiniz. Dedemin gözünden bir damla yaş düştüğünde hızlıca sildi gözünü. Tekrar o dimdik, yıkılmaz kısaca benim dedemi bildim bileli olan görüntüsüne bürünerek ayağa kalkıp babaannemin bulunduğu odaya ilerledi. Kimse bir şey demedi o an. O odaya girdiğinde herkes hıçkıra hıçkıra ağlarken ben yavaş adımlarla cama doğru ilerledim. Dedem babaannemin cansız bedenine sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. O an fark etmeden gözümden yaşlar düşmeye başladı. Benim için yıkılmaz, o hep dimdiktir dediğim, hep ona benzemek istediğim, idolüm olan adam karısının cansız bedenine sarılarak ağlıyordu. Camın önünden ayrılıp annemin yanına koşar adımlarla gittim. Beni gördüğünde kollarını açıp sarılmamı bekledi. Güvenli kolların arasına girip kollarımı annemin boynuna doladığımda o en sevdiğim koku doldu burnuma. Annemin kendine has olan lavantaya benzer kokusunu içime çektim. Dedemin o hıçkıra hıçkıra ağlayan görüntüsü aklıma geldiğinde kendime bir söz verdim. Öyle bir durumda bulunmayacaktım ben. Hayatımdaki tek güvendiğim kadına sarıldım bir kez daha. Hıçkırıklarımın arasında "B-ben hiç aşık olmıycam anne. Dedem g-gibi olmıycam." Annem bu lafımın üzerine beni daha bir sarmalarken ben hala içimden sözümü tekrar ediyordum. "Ben hiç aşık olmıycam..."

Büyüdüm sonra. Kızlara bir şey hisseder gibi olsam hep aklıma o on yaşındaki çocuğun ağlarken verdiği söz geldi. Ardından dedemin o görüntüsü... Ben o sözü hayatım boyunca tutacaktım... ta ki bir kızla tanışana kadar. İlk bakışta aşk değildi. Çünkü aşk olabilmesi için dış görünüşün değil de için önemli olduğunu bilecek kadar görmüş, duymuş, okumuştum... Başlarda sinir vardı içimde o kıza. O sinir öyle bir şeydi ki bir bakıyorum kızla uğraşırken buluyorum kendimi. Ardından ölesiye kıskanıyorum ona bakan erkeklerden, onun yanında kalbim bağımsızlığını ilan ediyor adeta. Ama ben yine aklıma o on yaşındaki çocuğu getiriyorum. Hani söz veren...

O sözü tutmak için uzaklaşıyorum o kızdan. Saçma sapan şeyler yapıp üzüyorum onu. Ama bir bakıyorum yine onun yanındayım. Ayaklarım, kalbim beynimden bağımsız hareket ediyor. Yolun sonunda üzüleceğimi bile bile...

Ama iş çoktan beynimin kontrolünden çıkmıştı Dolunay... benim bu korkak kalbim sana çoktan aşık olmuştu. Ben kendimi bildim bileli hayatım tek kişilikti. Ardından senle tanışıp bu kalbim sana aşık olana kadar... o zaman anladım ben adam oluyordum, büyüyordum ben. O zaman anladım ben adam olmak bir kadını sevmekten geçiyordu. Bir ömür boyunca onu sevmek, korumaktı adamlık. O zaman anladım aslında bu hayat aşık olmadan ancak 'sana' aşık olmadan çekilmezdi. Bu yolda çok hata yaptım. Yapmaya da devam ediyorum. Ama bunlara rağmen seni hep yanımda, kalbimde istiyorum. Ben bencilim Dolunay. Tek çocuğum ben. Her dediğim anında oluyordu. Ama konu sen olduğunda bu bencilliğim tüm bedenimi kavuruyor Dolunay. Çikolatası elinden alınmış bir çocuğa dönüyorum sen yanımda olmadığında. Özlüyorum. Köpek gibi özlüyorum. Hayvan gibi özlüyorum. Şu iki aydan beri önüme gelene çatıyorum. Kalbim ağrıyor be. İliklerime kadar yokluğunu hissediyorum. O yazdığın not bir an olsun aklımdan çıkmıyor. O mavi gözlerinin aklımdan çıkmadığı gibi..."

22 Aralık 2015

İzmir KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin