BÖLÜM 45: Amca? Abi? Tunç? *402 K'nın Şerefine*

2.8K 151 43
                                    

*Dolunay ve Ailesi var bu bölümde yavru kuşlarım. VE 402 K'yız YA ŞAKA GİBİ! 402!! HEPİNİZİ ÇOK ÇOK ÖPÜYORUM!!!*


*İthaf: emineunalserik 😍😚😘*

* 22.08.16 #GençKurgu 89 🎆🎇🎀🎈*


-Dolunay-

Kapadokya'dan aniden gitme kararı aldığımda buraya Poyraz'ın arabasıyla geldiğim için dımdızlak ortada kalmıştım. Elimde valiz. Sırtımda çanta. Ağlayan bir yüz. Tamamen terk edilmiş bir kız profilini beş yüz kilometre öteden belli ediyordum kısacası.

Otelden çıkar çıkmaz aklıma babaannemi aramak gelmişti. Annemi veya babamı arasaydım arabalarına atlayıp bir saat içinde burda olmaları şu anlık isteyeceğim şeylerin sonunda bile yer almıyordu. Ama babaannem... Ağlayarak telefon açtığımda beni telefonun bir ucundan sakinleştirmek için elinden gelenin fazlasını bile yapmıştı. Yanlarına gelmek istediğimi söylediğimde ise araba yollayıp beni buradan aldırmıştı. Evet İstanbul'dan taa ebesinin şeyine Kapadokya'ya araba yollamıştı..

Tabi ben elimde valiz, araba gelene kadar dışarda kalamayacağım için de eski arkadaşı Makbule teyzeden –Yiğit ve Ege'nin anneannesi- rica edip araba gelene kadar beni evlerinde misafir etmemi istemişti.  Şu an da karşımda Makbuş, –kendisine teyze dediğimde evden kovuyordu kadın- elimde sütlü çay –sanırsın Fransız asilzadesiyim..- sohbet ediyorduk.

Makbuşların eve ya da ev demem büyük hakaret olacağı için göççük saray yavrusuna geldiğimde içeri girer girmez ağzımdan çıkan şey "Buraya geldiğimi Yiğit ve Ege bilmez demi Makbuş?" olmuştu. Onların benim burada olmamı bilmelerini istemiyordum. Zaten Poyraz'dan kaçtığım gibi onlardan da kaçmıştım. Yiğit'ten, Ege'den, Gece'den, Sarp'tan... hepsinden kaçmıştım. Yüzleşecek yüzüm yoktu. Her ne kadar onlar benim arkadaşım olsa da bu utanç... herkesin önünde terk edilmek gerçekten tahmin edebileceğimden daha ağır bir yüktü benim için.

İki buçuk saat Makbuş'la vakit öldürdükten sonra babaannemin yolladığı araba evin önünde durmuştu. Valizimi, sırt çantamı bagaja koyduktan sonra Makbuş'un yanına gidip sıkıca sarıldım. Ardından teşekkür ettikten sonra arabaya binip bir an önce babaannemlerin yanına gitmek için sabretmeye başladım. Çünkü bu hayatta öğrendiklerimin en başında sabır vardı. Sabretmezsen bir şeye ulaşamıyordun. Ve şu aralar bana da bundan lazdımdı. Çokça sabır...

***

"Babaanne! Ya bir indirir misin o terliği!? Dede kahveni ve gazeteni sakince sehpaya bırakıp, iki elin havada ayağa kalkar mısın lütfen?"

Koca kadın elinde terlik evin içinde beni kovalıyordu. Nerdeyse 21 yaşında kız, arkasında 80'e merdiven dayamış babaanne, en arkada da eşinin kızmasından dolayı elinde kahve ve gazeteyle onları takip eden bir dede. Ne kadar da güzel bir tabloyduk böyle.

"Kızım sen delirtecek misin bizi yavrum, ha?! Annemlere söyleme dedin söylemedik, gecenin bir yarısı ağlayarak aradın araba yollayıp İstanbul'a getirttik seni. Şimdi neden bu haldesin diye soruyoruz 'Boş vor boboonno!' diyorsun?!"

Boş ver babaanne deyişimi taklit ettikten sonra bende ipler kopmuş koltuğa yaslanarak kahkahalar atıyordum. Boş vor boboonno!

"Allahım bir de gülüyor! Nazmi Bey!! Hu hu! Torununa bir şey de be adam!"

Dedem peşimizde dolanmaktan yorulmuş olacak ki kendini tekrar koltuğuna bırakmış gazetesini okumaya devam ediyordu. Babaannemin ona seslendiğini duyunca sakince kafasını kaldırıp bana baktı.

İzmir KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin