BÖLÜM 60: Türkiye

917 28 44
                                    



-Ege-

Sabah baş ağrısıyla kalktığımda elim hemen yan tarafa gitmişti. Onu aramıştım. Çoktan gittiğini daha elimi yanıma koymadan biliyordum ama bir ümit gitmemiştir diye düşünmüştüm. Ama yanımdaki, kalbimdeki boşluk ve soğukluk uzun süre önce gittiğini söylüyordu.

Gözümü yavaşça aralayıp başımın ağrısını görmezden gelerek koltukta doğruldum. Dün yaşananlar yavaş yavaş aklıma gelirken yüzümde aptal bir tebessüm oluştu. Biz birlikte uyumuştuk. BİZ BİRLİKTE UYUMUŞTUK!
Ve bana boş olmadığını söylemişti!

Aptal aptal sırıtarak etrafa bakarken yanımdaki boşlukta bi kağıt parçasının durduğunu fark ettim. İçime kötü hisler doğarken yavaş bir şekilde kağıdı aldım.

"Dün olanları yaşanmamış sayamam. İstedim ve yaptım. Pişman değilim. Ama bir daha sakın bana böyle oyunlarla gelme Küçük Sabancı! Bu sefer zor duruma düşen ben olmam buna emin ol. Hadi eyvallah."

Okuduklarımı tam anlayamamış yaklaşık 40 kere daha okumuştum. Bu yazılandan iyi bir anlam mı yoksa tamamen kötü bir anlam mı çıkarmam gerektiğini anlamamıştım. Hadi ama erkekler olarak basit ve düz düşünen canlılarız biraz daha açık yazsan olmaz mıydı Dolunay'cım?

Kağıdı yan tarafıma bırakıp koltuktan sendeleyerek kalktım. O sırada kafamda bugün yapmam gerekenler sıralanıyordu.
1- Ağrı kesici ve ilaç almak
2-Adam akıllı bir kahvaltı yapıp duş almak
3- Küçük Araz'ı gittiği yerden çıkarıp ikna etmek..

Ama önce ağrı kesici. Evet evet önce ağrı kesici!


(Hatırlamayanlar için Bölüm 56 da Azra ve Yiğit'in gerçekleştireceği buluşmayı yazdım . Flashback gibi olacak zaman olarak. Normal attığım bölümlerden geçmiş bi zaman dilimi canlar anladınız siz beni❤️)

*
"3 blok arkanızda oturuyoruz. Beyaz iki katlı, 17 numaralı ev!"

Olduğu yerde durdu. Aynı zamanda söylenmeyi de bırakmıştı.

Arkasını dönüp şaşkın yüz ifadesiyle bana baktı. "Ha?" Ağzından çıkan kelime beni güldürdü. Kaba kızıl şeytan..

Arkamı dönmeden geri geri adımlamaya başladım.

"Duydun işte! İki gün sonra saat 2 de alırım seni Kızıl şeytan! Barıştır bakalım beni şu canavarlarla!" Arkamı dönüp güldüm.

Beni güldüren şey de Kızıl şeytanın bana çaktırmadan canavar Beko'ya çak yapıp, "Yess!" diye yüksek sesle fısıldamasıydı.
*

-Yiğit-

Hayatıma bir anda giren canavarlar ve Kızıl Şeytan ile buluşmama 1 saat 35 dakika kalmıştı.

Eve gelince yaşadıklarımı ablama anlattığımda ilk başta anlamdıramamış ardından koca bir kahkaha patlatmıştı. Ve bakışlarından gördüğüm kadarıyla Anka'yı daha tanımadan sevmişti.

Şeytan tüylü Kızıl Şeytan!

Odama çıkıp hızlıca bir duş aldıktan sonra üstüme rahat bir şeyler geçirdim. Açıkçası bugün o canavarlarla buluşmak istediğim son şey bile değildi. Ama Anka'nın gerçekten bir şeytan tüyü vardı. Kızı bir daha görmek için o canavarları da görmeyi kabul etmiştim. Kafayı yemiş olmalıydım?

Aynada saçlarımı düzeltirken elime geçen parfümlerden birini sıkıp odadan çıktım. Arabayla gitmeyi düşünmüyordum. Hava zaten güzeldi. Kızıl'ın da evi yakındı. Yürüyebilirdim. Koşamazdım. O zaman karnım acıkıyordu. Bu önemli.

İzmir KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin