|3|

928 33 1
                                    


🛒

Parti çıkışı eve gelmiştim. Kapının önünde indiğim için taciz edilmemiş veya herhangi bir saldırıya maruz kalmamıştım. Hatta Mona'ya ben arabadan iner inmez hemen gitmesini söylemiştim çünkü bu mahalleye eğer lüks bir araba gelirse; ya sürtüksünüzdür, ya da polis merkezinden sivil bir polisle eve bırakıldınız anlamına geliyordu.

Apartmana girer girmez ilk kattaki klasik müzik sesini duydum. Bay Relize bazı cumalar ölen eşinin anısına klasik müzik açıp yaşlı olmasına rağmen şarap içerdi. Bunu öğrendiğimde buraya yeni tanışmıştık. Evinde onu ziyaret etmek için otururken birdenbire saatine bakmış ve kendince mırıldanıp klasik müzik açmıştı. Annemle bakışırken şarap çıkarmış ve bize isteyip istemediğimizi sormadan rahat bir tavırla eline çerçeve alarak içmeye başlamıştı. Annem ve ben bir şey demeden evi hemen terk etmiştik. O zamanlar çünkü tek anormal komşumuz Bay Relize'dı. Fakat şu an tek normal komşumuz da oydu.

Daha sonra apartmanda karşılaştığımızda anlatmıştı. Bazen ona marketten şarap getirirdim. O iyi biriydi. Geçmişini unutmamış, karısının acısını kalbinde iyileştiremeyen duygusal, yaşlı bir adamdı.

Apartmandaki inleme seslerini umursamadan  yukarı hızlı hızlı çıktım. Anahtarı kapı deliğine soktuğumda arkamdaki adım seslerini duydum. Hızla arkama döndüğümde merdivenlerden inen siyahi adamı gördüm. Anlı çizikti ve kanıyordu. Muhtemelen eşi ile tartışmış olmalıydı. Benden para istememesi için hızla kapıyı açtım ve kapımı arkamdan kapattım. Sırt çantamın içindeki gömleği, eteği kırışmasın diye odamdaki sandalyenin üzerine düzgünce bıraktım. Yüzümdeki makyajı temizledim ve yarın işe gitmek zorunda olduğum için değil de Calum'u göreceğim için nefret ettim. En azından istedim.

🛒

Metrodan koşarak çıktım ve bordo pileli eteğimi bacaklarıma bastırdım. Rüzgardan dolayı eteğin açılma ihtimali çoktu. Bu demek oluyordu ki akşam fırtına olacağıydı. Kafamdaki bereyi daha da aşağı çektim ve dükkanın arka kapısından soyunma odasına ilerledim. Saatime baktım. Dört dakika geç kalmıştım. Dolabımdan pantolon ve beyaz yakalı tişörtü sağ omzuma attım ve kabine girdim. Soyunma odasının kapısı aniden açıldı, kapı duvara çarptı ve sertçe kapandı. Omzumdan askıya astığım tişörtü hemen üstüme geçirdim ve gizlice perdenin arasından içeri girenlere baktım.

Calum ve Lilly'i gördüm. Calum, Lilly'i uzun tahta banka yatırmış tişörtünü çıkarmaya çalışıyordu. Hızlıca kabinin perdesini açtım. "Hey!" diye bağırdım. İkiside aniden doğruldu ve üstlerini düzeltti. "Patrick, görmesin. Bay Clarsion'a söyleyeceğini biliyorsunuz herhalde?"

Calum, "Bunun aramızda kalacağını biliyorum, Sept." Lilly'nin konuşmasına izin vermeden atıldım. "September." adımı düzelttim. "Ayrıca, aramızda kalacağını söylediğimi sanmıyorum, Calum."

Kollarımı göğsümde çaprazladım ve meydan okurcasına tek kaşımı kaldırdım. Lilly, "Lütfen September. İşden atılmak istemiyorum."

Neden böyle bir şey yapmadan önce bunu düşünmedin Lilly?

"Sen işinin başına dön. Ben halledeceğim." Lilly ayağa kalktı ve Calum'un suratına dahi bakmadan dışarı çıktı. Kapıdan tam olarak çıktığında Calum'la yalnız kalmıştık. Bu çok... rahatsız ediciydi. Calum önüme kendi hakkında bir eksi daha koymuştu ve ben hala ondan etkilenmemi durduramıyordum. Tam bir erkek kaşarı gibiydi. Kaçıncı kızla görüşümdü bu?

Bana doğru adımladı. Aptal filmlerdeki gibi geri geriye gitmedim. Veya sırtım duvara çarpmadı. Yerimde sadece sabit bir şekilde durdum. Çenemi kaldırdım ve doğrudan gözlerine odaklandım.

Supermarket //c.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin