|8|

672 36 2
                                    


🛒

"Mutlu yıllar, sevgilim!" Mesaj Mona'dandı. Şaşkınca Calum'a baktığımda gülümsediğini gördüm.

Siktir.

Mona yataktan kalktığı sırada Calum'da yanımdan kalktı. Ağlamak üzereydim. Ona güzel bir hediye hazırlayabilirdim. Şu an susmak ve onları izlemek yerine Mona'dan sonra şakayla karışık bir şekilde hediyesiyle doğum gününü kutlayabilirdim ama doğum gününün ne zaman olduğunu bile bilmiyordum. O kadar uzak, samimiyetsizdik.

Birbirine sarıldılar daha sonra Mona tek kolunu Calum'un boynuna sardı ve öpüştüler. Ben de akmaya yakın göz yaşlarımı hemen sildim ve odadan çıktım. Beni fark eden de yoktu zaten.

Acınacak haldeydim.

Banyoya girdim ve elimi ağzıma bastırarak ağlamaya başladım. Kendimi aptal gibi hissediyordum. Mona'nın Calum'u burada tutmasının sebebi, doğum gününü daha ilk dakikasında kutlamaktı. Ben aptal platonik aşık olarak sadece onu izliyordum.

Yüzümü yıkadım ve yeşil gözlerimin normale dönmesini bekledim. Daha sonra banyodan çıktım, Mona'nın odasına gittim. İkisini birbirine sarılı bir şekilde gördüğümde arkamda birleştirdiğim ellerimi birbirine kenetledim ve kapı pervazından, "Benim artık gitmem lazım. Bay Relize bize gelmiş, bir sorun var sanırım." İkiside beni izlerken diken üstüne gibi hissediyordum. Küçük bir mimik bile bu rolümü batırabilirdi. Zaten boğazımdaki o lanet şeye direnirken ancak iki üç kelime söyleyebilirdim.

"Ayrıca... Doğum günün kutlu olsun, Calum." dedim ve gülümsedim. Teşekkür ettiğinde, Mona'nın koltuğunda duran telefonumu çantamın içine attım ve onlara el sallayıp odadan çıktım. Merdivenlerden inerken henüz ağlamamıştım. Eve gidiş yolunda bunun acısını çıkaracağımı bildiğim için şu an oldukça sakindim.

Fırtına öncesi sessizlik gibi.

Ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve vişne çürüğü kabanımı giyip kapıyı çektim. Soğuk havayı iliklerime kadar hissederken derin bir nefes aldım. Bu ciğerlerimin acımasına neden oldu. Arkamdaki kapının açıldığını hissettim ama yürümeye devam ettim.

"September!" durdum ve arkama döndüm. Calum'un bana doğru geldiğini görünce kaşlarımı çattım. Ne diyeceğini çok merak ediyordum.

"Seni bırakabilirim. Sokağınız pek hoş değil ve bu havada hasta olmanı istemem." dediğinde bunların bahane olmasını istedim. Sadece benimle vakit geçirmek için bunları bahane etmesini dilerdim. Ama beni bıraktıktan sonra tekrardan Mona'nın yanına geleceğini ve onunla istediğim her şeyi yapabileceklerini biliyordum. Hatta şimdi bile onu Mona'nın gönderdiğini düşünüyordum.

Aslında biliyordum.

"Pekâlâ, doğum günü çocuğunu kırmak istemem." Deyip saçma bir şey söyledim. Saniyesinde pişman oldum, bazen ne saçmaladığımı bilmiyordum. Durumu kurtarmak adına gülümsedim ve motora ilerledim. İlk önce ellerimi omzuna koydum. Daha sonra Calum, "Ellerini belime yerleştirirsen ben de düşmediğinden emin olabilirim." dediğinde tebessüm ettim ve ellerimi beline yerleştirdim. Aslında deli gibi yapmak istediğim şeyi şimdi bana yapmam için teşvik ediyordu.

Bu ona kasıtlı ilk dokunuşumdu.

"Tanrım, September. Dans etmiyoruz. Sarılabilirsin, merak etme yanlış anlamayacağım." Bayılacak gibi hissettiğim halde ellerimi karnına sardım ve yüzümün sağ tarafını sırtına yasladım. Tanrım, eriyecek gibiydim. Umarım sırtından aramızdaki onca kıyafete rağmen kalp atışımı hissetmezdi.

Kıkırdadığını, sırtının sarsılmasından anladım. "Mona ilk motora bindiğinde kollarını belime sarmıştı. Sanki sen ona göre bu konuda çekingensin." Yamaha markalı motorunu çalıştırdığında görmeyeceğini bildiğim için sadece acı bir şekilde gülümsedim. Mona benden daha konuşkan ve rahattı. Onu bu konuda benden önce davranmasının temel sebebi de buydu.

Supermarket //c.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin