🛒Yorgunlukla sağa solda bırakılan alışveriş arabalarını birbirine kenetleyerek yerine doğru sürdüm. Son üç saattir onlardan kaçıyordum. Araya bile çıkmadan çalışıyordum ve o kadar yorulmuştum ki her an yere yığılabilirdim. Ama sonuç olarak onları görmüyordum. Görüp üzülmektense gerçeklerden kaçmayı tercih ederdim.
Müşterilerin kuyruk olduğunu görünce yeni bir kasa açtım. Sebze elime geçince telefonu elime aldım ve kodu sormak için numaraları tuşladım. Bir defter alıp kodları üşenmeden yazacaktım.
"Brokoli kodu?" diye hemen sorduğumda çıkacak sesin Noah falan olacağını sanarken telefona Mona çıktı.
"34029" Nefes alış seslerini buradan duyabiliyordum. Normaline göre biraz daha hızlıydı. Kaşlarımı kaldırdım ve kodu yazarken gözlerimi büyüttüm. Telefona yetişmek için mi koşmuştu yoksa... Hiçbir şey demeden telefonu fırlatırcasına hemen kapattım ve alt dudağımın titremesine engel olamadım. Bundan kaçmak zordu. İş başındayken bile öpüşüp sevişmeleri hoş değildi. İş başında olmasa bile bunu bilmek beni üzüyordu. Özellikle bu kişinin Calum ve Mona olması.
"Lanet olsun, lanet olsun." Kendi kendime fısıldayıp ağlarken ürünleri sertçe barkotunu okutup fırlatırcasına poşete yerleştirilen yere doğru savurdum.
Kendime ya da kaderime o kadar kızgındım ki olanları kabul etmek istemiyordum. En yakın arkadaşım hoşlandığım çocukla istediğim şeyleri yapıyordu ve ben sadece onları izlemek dışında bir bok yapamıyordum.
Elimin tersiyle sert bir tavırla göz yaşlarımı sildim ve burnumu çekip derin bir nefes aldım. Aptaldım. Hem de en büyüğünden.
Başka bir müşterinin aldıklarını geçirirken geçirdiğim şeylere odaklandım. Mısır konservesi, cips, salatalık turşusu, hellim peyniri, su, diyet kola, çikolata, dondurulmuş patates falan. İşime odaklanarak kendimi kandırıyordum.
Saat akşam altıya yaklaşırken müşteriler de azalıyordu. Kasayı kapattım ve abur cubur kısmından bir cips kapıp depoya gittim. Ellerimi kirletmeden önce kahverengi saçlarımı topuz yaptım. Garaj kısmını açtım ve bahçeye çıktım. Garajın kapağını kapattıp sırtımı garaj kapağına yasladım. Cipsi açtım ve teker teker yemeye başladım. Buradan çıktığım zaman Bay Relize'ın yanına gidip onunla konuşmak istiyordum. Ona şarap hediye edip içimi dökebilirdim. O yaşlı olmasına rağmen beni anlayacak bir insandı.
"Ah, demek buradasın bende seni arıyordum!" Mona'nın sesini duyduğumda lanetler savurdum ve cips poşetini yanımdaki çöp kutusuna buruşturup basket attım.
"Akşam seni ararım, gitmem gerek." Ayağa kalktım ve garaj kapağını kaldırıp içine girdim. Kapağı kapatmadan önce dediği şey beni durdurdu. "Benden uzaklaşıyorsun September. Yanlış bir şey mi yaptım?"
"Hayır, hiçbir şey olmadı Mona."
"Neden bana Monalisa demiyorsun?"
"Sorun yok Monalisa. Sadece... yalnız kalmaya ihtiyacım var. Akşam ararım." Garaj kapağını kapattım ve onu marketin arkasında boş park alanında yalnız bıraktım.
Hoparlörden gelen anons beni olduğum yere sabitledi. "Toplantı yeri!"
Gözlerimi devirdim ve dişlerimi birbirine bastırarak mola odasına ilerledim. Kalabalığın arasında bir yerde durdum ve Patrick'in bize açıklama yapmasını bekledim.
"Rakip firmamızın soyguna uğraması üzerine markette ikişer gruplar halinde nöbet yapmanıza karar verdik. Kurayla belirlediğimiz kişiler nöbet tutacaklar. Yarın kalacaklar Rossie ve Abraham. Detaylı bilgiyi size daha sonra aktaracağım. Şimdi dağılabilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Supermarket //c.h
FanficÖğlen en yakın arkadaşımın sevgilisini düşünerek sildiğim market zemininde şimdi onunla sevişiyordum.