"Atun benu denizlere vermayun ellerune... " (8)
Sonunda eve geldim. Okulun ilk günü oldukca yorucu geçmişti... Saat 19.00 olmuş bile! Efulim'i Ayşe teyzeden aldım eve getirdim. Annem bir restorant da bulaşıkcılık yapıyor. Bazen sabah erken saatte, bazen ikindi vakti bazen de gece. Bugün geç saate kadar çalışacak. Eve gece saat 12- 1 gibi geliyor. Canım benim ya... ne de çok çalışıyor bize bakabilmek için. Hakkını ödeyemem. Bende bir iş bulsam fena olmaz aslında... aramaya başlamam lazım bir an önce.
Efulim'in yemeğini yedirip yatırdım. Okulum için lazım olan eşyaları bir kağıta yazdım hazırladım yarın almam lazım. Bir kırtasiyeye gidiyorum en aşağı 100 tl lik eşya ile çıkıyorum. Bursumu hemen hemen oraya yatırıyorum diyebilirim. Aslında benim neyime mimarlık da işte... bir hayal ile geldik buralara şimdide başarıp annemi sultanlar gibi yaşatacağım. İnşallah.
Sabah yine annemin o muhteşem kahvaltısı ile uyandım. Çilek reçelin yeter annem. Belki diğer evlerdeki gibi nutellalı krep yemiyorum, kiwi eşliğinde pankek de yok. Veya 10 çeşit zeytin yok masamızda. Ama finduk ezmasi var :) Bizim masamız zengin değil, kalbimiz zengin. Dolarlar, altınlar, mücevherler kol geziyor orada :D
Sabah şekerim de uyanmış, EFULİM <3 Yine her sabah ki şarkımızı söyledik neşelendi evimiz. ''Bağırdım kapılarda sesumi tanudin mi Efulim'' (8) Bu günde geç kalmamak için daha erken çıktım evden. Annem yine koydu çantama çilek reçelli ekmeklerimi.
Bu sefer tam vaktinde yetiştim hatta erken bile varmıştım. Sınıfa gittim hemen, iki üç kişi vardı. Selam verip dünkü yerime oturdum. Yenisin, tanışalım falan da demediler hiç... insan biraz meraklı olur yaa ne bileyim sorar soruşturur sonuçta geri kalan derslere beraber gireceğiz. On beş dakika geçti sınıf dolmaya başladı yavaştan. Aslında Onur'u gözlüyordum. Dün portakal suyunu değiştirdiğimde kantin görevlisi üste para vermişti onu teslim etmem lazım. Dün veremedim o karmaşayla...
Onur'un sınıfa girdiğini görmemle kalkmam bir oldu. Beni görünce tebessüm edip yerine geçti. Eşyalarını masaya boşaltıyordu, yanına gittim: - günaydın Onur
- günaydın Eylül, nasılsın?
- iyiyim teşekkür ederim. Şey... al bu senin. Dün portakal suyunu değiştirdiğimde üstünü vermişti kantin görevlisi fakat sana veremedim...
- 50 kuruşu vermek için mi geldin?
- evet, yeterince günahkarım. Birde hak yemek istemem
- beni şaşırtmaya devam ediyorsun... (gözümü kapatan saçımı arkaya atarak) sana broşür getirdim, seçince söyle bana.
Tam o sırada hoca girdi sınıfa, hemen yerime geçtim. Ayy yine şu gıcıkla sıramı paylaşıyorum... İstenmeyen ot dibinde bitermiş insanın buda öyle bir şey. İstenmeyen Buğra!
Öğretmen projelerden bahsetmeye başladı. Ve ilk projemizi iki kişi yapmamız gerektiğini belirtti. Sınıfta herkes 2li oturuyordu, ve sanırım bu sıralar iyi anlaşan kişiler arasında yapıldı. Elif arkamda oturuyordu, döndüm ve yanındaki arkadaşının ''ben yarın boşum bize gel proje hakkında konuşalım'' dediğini işittim. Herkes yanındakiyle iletişime geçmişti bile...
Sedef: hocam 3 kişi olabilir miyiz?
Nilgün hoca: sınıf ikili bölüme uygun. Herkese eş düşüyor normalde...
Sedef uzun uzun Buğra'ya baktı ve '' Buğra istersen beraber olabiliriz'' dedi. Buğra önce sessiz kaldı ve ''sorun değil ben bulurum birini, sen Lale'yle kalabilirsin'' dedi. Ben de sağıma soluma bakınmaya devam ettim ama herkes bulmuş gibiydi eşini. Ne yani? Şimdi ben bu gıcıkla beraber mi olacam? İnanmıyorum... Bu proje yürümez ki ! Benimle iletişim bile kuramıyor çocuk, kaldı ki beraber çalışacağız. Kabus gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomanceBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...