''Daha dün yanımda kollarımdaydın boynuma sarılıp öpüp koklardın''
Ders çıkışında tekrar Buğra'ya gittim. Yine geç saatlere kadar ders çalışıp çizim yaptık. Bu hafta her akşam Buğra'nın evinde sınavlara çalışmam gerekiyor. Her gün önce beraber akşam yemeği yiyorduk sonra da salonda ders notlarımızı gözden geçiriyorduk. Buğra çok şey biliyordu. Birinci sömestr olduğu gibi yine Buğra açıkladı anlamadığım konuları. Buğra'nın benim yardımıma ihtiyacı yoktu. Zaten her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Ama bana yardımcı olmak için gözden geçirmeye ihtiyacı varmış gibi yapıyordu... Bu çok belliydi ama farkında değilmişim gibi yaptım. Sonuçta yardımına çok ihtiyacım vardı. Buğra üç senedir aynı konuları görüyor okulda bense tüm bu olan bitenlerle hiç kafamı derslere veremedim. Babamın kayboluşunun bana verdiği sıkıntı, geri gelmesinin yaşattığı mutluluk, iş kurması, Nisan'ın günlüğü, Yusuf'un geri gelmesi derken... Dersleri bir hayli boşlamıştım. Oysa ne umutlarla başlamıştım bu okula. Çok umutsuz mu konuşuyorum? Sanırım evet. Kendine gel Eylül! Umutsuzluğa mi düşeceksin şimdide? En zor zamanlarında umut etmeyi hiç bırakmayan sen? Kendine gel ve soru sormayı bırak. Sen kendine inan sonrası Allah'a kalmış. İnanmak başarmanın yarısıdır sonuçta.
Kendi kendimi azarladıktan sonra Aya'nın kucağımda uyuduğunu fark ettim. Garibim... Her gece burada uyuya kalıyor. Buğra'yla benim ortama geçip resimler yapıyor sonra da dayanamayıp ya benim kucağıma ya da Buğra'nın kucağına uzanıp uyuyor.
-o kadar masum uyuyor ki... Dokunmaya kıyamıyorum.
-Evet... Aynı ablası gibi. Ona o kadar çok benziyor ki! Bazen bana bir bakışı var aynı Nisan...
-Allah Nisan'ı aldı ama kardeşini sana bağışladı Buğra. Aya'ya sımsıkı sarıl. Onu Nisan'ın yerine koy. Hayalini kurduğun hayatı Aya'yla paylaş onunla mutlu olmaya çalış.
-Allah Nisan'ı aldı benden, onun yerini dolduramaz. Yeri hep boş kalacak... Ben hayatım boyunca hep yarım kaldım. Hep yarım.
-Eminim Allah o yarım kalan yerini mutlaka dolduracaktır. Sabret...
Ben öyle deyince salondaki dolaptan fotoğraf çerçevesi çıkardı. Yanıma gelip fotoğrafı uzattı.
-Batu... Kardeşim.
-kardeşin mi? Ama... Seni tek çocuk sanıyordum ben!
-Şimdi öyleyim... Batu'yla tattım ben ilk kaybımı.
-bilmiyordum... Başınız sağ olsun.
-Ergenlik dönemindeydim. Saçlar havada, kafada bir ton jöle... Batu beni örnek alırdı. Ne yaparsam onun için doğruydu. Ne giyersem aynısından isterdi. Çok kuvvetli bir bağ vardı aramızda. Batu'nun lösemi olduğunu öğrendiğimizde yıkıldık! Ben 15, Batu 8 yaşındaydı bu hastalığa yakalandığında. Her günüm onunla birlikte hastanede geçerdi. Hastaneye okuldan daha çok giderdim hatta. Babam işinin yoğunluğu nedeniyle hep yurtdışına çıkardı. Annem de Batu'nun yanından hiç ayrılmazdı. Sekiz yaşındaydı... Yavaş yavaş bambaşka birine dönüştü. Saçları döküldü, gözlerindeki canlılık kayboldu... Onu bu süreçte hiç yalnız bırakmadım. Hastalığını araştırdım, moralini hep yüksek tutmaya çalıştım. Annem çok güçsüz bir kadındı. Babam her zaman yanımızda değildi ve annemle Batu'nun sorumluluğunu bana vermişti. ''Annene destek ol, Batu'yu yalnız bırakma'' derdi ve çıkıp giderdi. Çok zor bir süreçti bizim için. Batu'nun durumu kötüye gidiyordu. Tedavi sonuç vermemeye başlamıştı. Sonra Kemik iliği nakli olabileceğini öğrendik. Hemen testleri yaptırdık ama benimkiyle uyuşmuyordu. İlaç tedavisi görmesine rağmen bir iyileşme kaydetmedi. İki sene bu hastalıkla savaştı. 10 yaşındaydı... Canımdan can gitti. Bir hafta sonu hastaneye gidiyorsun, sevinçlisin kardeşini göreceksin onunla vakit geçireceksin. O seni bekliyor sen onu. En sevdiği oyuncak robotu aldın ona, görünce havalara uçacak çünkü farkındasın. Hastaneye varıyorsun... Odasının önünde bir kalabalık. Yaklaştığımda doktor cansız bir bedeni sedyeyle çıkarırken gördüm. Yüzü örtülüydü. O an yutkunamadım. Elim varmadı açmaya. Elim varmadı son kez hoşça kal demeye. Kardeşime yetişemedim. Onu son yolculuğuna uğurlayamadık. Batu güçlü kuvvetli anlamına geliyor ama kardeşim bu süreçte gücünü ve kuvvetini kaybetmişti. Pes edip bu savaşı kaybetti. İçim hep buruk devam ettim hayata. Batu'dan sonra dünya hep parçalı bulutluydu benim için. Uzun bir süre kendime gelemedim. Sonra Nisan çıktı karşıma... Bu burukluğu biraz da olsa unutturdu bana. Onunla yeniden hayata tutundum. O benim elimden tuttu, yoldaş oldu... Beni sevdi, hem de çok sevdi. Ama oda bırakıp gitti... Önce Batu, sonra Nisan. Kim sevdiysem yalnız bıraktı beni. Hep yarım bir Buğra oldum ben. Hayatıma giren herkes teker teker ayrıldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomansaBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...