23. Bölüm

569 45 7
                                    

''Bilsem ki bir daha hiç dönmeyecek; bilsem ki gözyaşım hiç dinmeyecek. Utanmam yenilmem mutsuzluğuma...''

Bugün büyük gün! Buğra ve Onur'un yer aldığı basketbol maçı var bu akşam. Aylardır bu gün için çalıştılar çabaladılar. Gece gündür, yorulmak bilmeden idman yaptılar. Ve o gün geldi çattı. Hazırlar, bugün o maç alınacak!

Erkenden kalkıp Buğra'lara koştum. Onu bu önemli günde yalnız bırakamazdım değil mi? Destek olmam lazım ortağıma :p

Annesi ve babası da evdeydi. İlk kez beraber yakalıyorum onları. Genelde ya annesi olurdu evde ya da babası. Kahvaltıdan yeni kalkmışlardı vardığımda. Buğra'yla odaya çıktık. Kıpır kıpırdı, yerinde dahi duramıyordu. Onu böyle hiç bu kadar stresli görmemiştim açıkçası. Çok sakin, vurdumduymaz bir hal sergiliyordu ''benim sülalem rahat'' dercesine... Ama bugün bir değişik görünüyor. Evin içinde mekik dokuyor; ellerini ovuşturarak hep aynı soruyu tekrarlıyor:

-kazanacağız değil mi? Kazanacağız?

-tabi ki kazanacaksınız Buğra! O çalışmalar boşa gitmeyecektir...

-Bu maçı Nisan için kazanmam lazım.

Bu son sözü söyledikten sonra eline Nisan'ın günlüğünü aldı ve yatağına oturdu. Hemen yanına gittim. En son kaldığımız sayfayı açtı:

-sen gelmeden bu sayfayı okudum. Üç sene önce bu sıralar, yani vefatından yaklaşık bir ay önce bir basketbol maçımız vardı. Bana bu süreçte hep yardımcı oldu, destek çıktı. Antrenmanlarıma hiç aksatmadan geldi. Görüyordum, ben kadar heyecanlı, ben kadar ümitliydi. Nisan'ın varlığı beni rahatlatıyordu aslında. Benimle ilgilenmesi, elimden tutması, gözlerimin içine bakarak bana umut ışığını aralaması... Bu sayfa da o günü anlatmış. İyi ki maça gitmeden okumuşum! Bu sayfa bana en büyük morali verdi. Üç sene önce olduğu gibi... Yine Nisan verdi o gücü, yine ondan aldım o en çok beklediğim cesareti. İhtiyacım olanı ne kadar da iyi biliyor, ne kadar da tanıyor beni... Biliyor musun? Annemden bile daha iyi tanıyordu bazı konularda! Düşün ki, Nisan gittiği gün bende kendimi tanıyamaz hale geldim çünkü tanıyanım yoktu. Hayat gitti ellerimden. Gitti de bir daha o hayatı kazanmak zaman aldı. Hala tam değilim, hala eksik... Hala Nisan'ımı arıyor yüreğim ama aklım? Dur diyor... Dur! O yok artık.

Ah ah... Ne kadar da güzel anlatıyor sevdasını. Ne kadar da anlamlı kelimeler kullanıyor bitmek tükenmek bilmeyen özlemini dile getirebilmek için.

Yusuf geliyor yine aklıma. Hep Karagözlü'm düşüyor aklıma, kalbime, yüreğime. Ne tarafa dönsem O, nereye gitsem O. Buğra'nın yanında Yusuf, evde Yusuf, okulda Yusuf... Kaç kere yorganın altında ağladığımı bilirim... Hıçkıra hıçkıra ağladığım gecelerin haddi hesabı yok.

Özlem'im boyumu aştı. Boy kısa olunca... Boğuluyorum artık bu özlemin içerisinde. Hıçkırıklara boğuluyorum. Dayanacak gücü veriyor Yaratan. Ama ben artık dayanmak istemiyorum. Daha fazla acı çekmek istemiyorum. Karagözlü'm gelsin, dikilsin karşıma ve ''ben geldim güneşim'' desin. O zaman ben babayiğitliğimi göstermek için elimden geleni yapmaz mıyım? İnci tanelerimi hiç döker miyim karşısında? Bu yaşlarla bir tarla sulanırdı, bir orman yeşerirdi... Ama sabırdan gelen umutlar kuruyup tekrar yeşeriyor sadece.

-Senden bir şey isteyebilir miyim?

Buğra'nın sorusu ile düşüncelerimden çıktım: -tabi ki

-bu sayfayı benim için okur musun? Nisan yanımdaymış gibi... Onun sesi niyetine, Nisan söylüyormuş gibi hissederim belki. Burada, yanımda hissederim belki...

Defteri aldım elinden. Benden çok zor bir şey istiyor aslında. Ben onun gibi nasıl yapayım? Nasıl Nisan'mışım gibi okuyayım bu satırları? Ama Buğra'yı kıramadım. Madem öyle istiyor, okuyayım.

Bir Eylül sabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin