''geçip gidiyor ömür günlere doyamadım...''
Sınava çalışmaya son gaz devam ediyorduk. Buğra'da elinden geleni yapacağına söz verdi. Üç senedir ne doğru dürüst derslere katılıyormuş ne de sınavlarda kağıdını dolduruyormuş. Tabiki soruların cevaplarını biliyordu, belki de sınıfdaki herkesden daha çok hak ediyordu başarmayı, fakat Buğra umursamamayı seçmişti. Bir tür depresyon gibi bir şey sanırım. Düşünüyorumda... Belki Yusuf bana o mektubu göndermeseydi bende o halde olabilirim. Eğer kendimi ele almasaydım o zaman bende aynı durumda olabilirdim belkide daha beter olacaktım kim bilir...
Sınavları geçtik. Nasıl geçti, başardım mı hiç bilmiyorum. Buğra'yla karşılaştırdık cevaplarımızı ve geneli benziyordu. Normalde kazanmam lazım, hayırlısı.
Bu zaman zafında günlüğe dokunmadık. Derslerimize odaklanmıştık, ve bu sınavı kazanmakta önemliydi Buğra için. Sonuçta Nisan'ında hayallerinden bir tanesi mimar olmaktı.
Bir sabah Buğra gülümseyerek yanıma geldi. Yüzünü gülerken görünce bende tebessüm ettim.
-hayırdır ortak?-bende sana ait olan bir şey var
Çantasından bir kutu çıkarıp verdi. Şaşkındım! Açtığımda göklere uçtum:
-yaa ama? Bu nasıl olur? Neredeymiş? Nereden buldun?Sarı bilyalı kolyemdi. Sanki dünyaları verdi... ve ben yeniden yaşamaya başladım. Kendimi Buğra'ya sımsıkı sarılırken buldum!
-o gece seni eve bıraktıktan sonra tekrar döndüm lunaparka. Geçtiğimiz yerlere tekrar baktım. Sonra aklıma çarpışan arabalar geldi, hepsinin içine baktım teker teker. Oradaymış, bindiğin arabaya düşmüş.
-inanmıyorum!
-Hemen veremedim kusura bakma. Kuyumcuya gidip kordonunu değiştirttim.Senin tekrar bu kadar üzülmene izin veremezdim.
-ama...bu altın mı?
-evet, daha sağlam oldu böyle.
-bu çok pahalıdır, bunu kabul edemem Buğra!
-saçmalama. O kadar uğraştım almazsan ayıp olmaz mı?
-olurda... yani ne bileyim, şimdi...
-tamam ya, bir ara İsmail abiye gideriz balık ekmek ısmarlarsın
-eyvallah, bende o iş. Ayarlarız ! Çok teşekkür ederim. Bu bilyanın benimiçin ne kadar değerli olduğunu bilemezsin. Çok çok teşekkür ederim ortak!
Durup durup teşekkür ediyordum. Sevincim tüm okulu sarmıştı resmen. Sanki bir parçamı bulmuş kadar mutlu oldum. Bu kadar sevineceğimi ben bile düşünmüyordum. Buğra'ya ne demeli peki? Benim için, sırf beni tekrar ağlarken görmemek için aramış bulmuş kolyemi.Onunla da yetinmeyip resmen kordonunu değiştirtmiş. Ne desem az,ne yapsan az kalır yanında...
-bu arada yarın akşam bizde parti var, gelir misin?
-ne partisi?
-doğum günüm. Hiç sevmem öyle şeyleri aslında ama annem... Her sene düzenliyor. Herkes eğlenirken ben sıkıntıdan patlıyorum yanlarında. Sanırım doğum günü çocuğu hariç herkes eğleniyor o gece...
Doğum günü olduğunu bilmiyordum. Ne alacağım şimdi ben Buğra'ya? Nesever ki? Arkadaşları her sene kutladıkları için neyi eksikse,neyi severse onu alıyorlardır. Şimdi ben ne alsam münasip olurki? Tek bildiğim motorları sevdiği. Gidip de motor alamayacağıma göre? Düşün Eylül düşün...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomanceBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...