''O tamda benim yazmak istediğim bir şiirdi''
Herkes teker teker toprak attı Ali'nin üstüne. Bu acının tarifi bile yok. Bir bugün bir de Nagihan halamı toprağa verirken bu tadı hissettim içimde. Ağlamak geliyor içinden ama gözyaşların düşemiyor bir türlü. Yüzün kireç, ellerin ve ayakların buz... Herkes geçecek bu yoldan, bazımız erken bazımız geç. Ama acıtıyor işte canımızı. Bizim de sonumuzun o toprağın altı olduğunu bilsek de üzülüyoruz.
Kalabalık dağılınca bizde mezarlıktan çıktık. Buğra kötüydü. Yüzü düşmüştü ve keyfini de hiçbir şeyin yerine getiremeyeceğini biliyorum. Sanırım Nisan geldi aklına. Ve Ali'yle geçirdiği onca zaman, anıları... Zor gerçekten çok zor bir durum. Gidenin yerinde olmak istemiyor insan, ama kalanın da hali farklı değil.
Onur ve Elif aile yemeği için yanımızdan ayrıldı. Atınç Sedef'i evine bırakacaktı. Buğra da arabasıyla gelmediği için Yusuf onu evine bırakmayı teklif etti. Beraber arabaya yürüdük.
Artık baya yorulmuştum ve dikişlerin olduğu bölge git gide daha da sızlıyordu. Acı çekmeme rağmen tek bir kelime etmemiştim ama şu an dayanacak gücü bulamıyorum kendimde.
Yusuf'la Buğra önden gidiyorlardı. Arkalarından yetişmek için hızlanınca ağrım daha da arttı ve dayanamayıp yere kapaklandım. Yusuf beni yerde görür görmez yanıma koştu.
-Eylül iyi misin? Ne oldu? Aç gözlerini!
-karnını tutuyor, sanırım ağrısı var.
Yusuf'un yavaşça elimi çektiğini gördüm, ''kanıyor'' demesiyle kucaklayıp hızlı bir şekilde arabaya götürdü.
Arabada seslerini duyuyordum. Buğra Yusuf'a kızıyordu:
-neden onu getirdin ki, onun dinlenmesi gerekiyordu!
-gelmek istedi. Ona yardımcı oldum!
-olmamalıydın! Eylül'ün hastanede kalması gerekiyordu
-Ali'yi son kez görmek istedi ne yapsaydım? Ayrıca siz gelip duyurdunuz. Bilmeseydi gelmek de istemezdi.
-bilmeye hakkı vardı!
-o zaman bu durumu göze alacaktım ben de. Böyle olacağını bilemezdim!
-doktorunun da haberi yoktur kesin çıktığından!
-tabi ki de yok!
-ya ne bilinçsizce bir davranış bu! Sen doktor olduğundan emin misin? Eylül'den bahsediyoruz. Onun iyiliğinden!
-En çok ben isterim onun iyiliğini!
-Demek ki ist...
Bitkin bir sesle aralarına girdim:
-Tamam susun. Kavga etmeyi bırakın. Kimsenin suçu yok... Ben, ben...
Buğra kafamı kaldırdı zar zor ismimi çağırdığını işittim birkaç kez sonrası karanlık.
Gözlerimi açtığımda yatakta seruma bağlıydım. Herkes başıma toplanmış.
-kizum sen delirdun mu? Ne demak hastaneden kaçmak! Deli oldum burda. Ne telefonlarıma cevap verdun ne mesajlarima!
-özür dilerim
Yusuf: -benim suçum. Ben götürdüm onu
-iyi, çok güzel. Aferin size! Burada meraktan öldüm ben. Çok korktum kizum
O ara doktor girdi odaya. Herkesi çıkarıp muayene etti. Kaç defa özür dilediğimi sayamadım! Anlayışlı bir doktor olduğundan fazla üzerinde durmadı bu olayın. Zaten aynı hatayı yapmayacağımı da bilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomanceBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...