'' Bir isteğim var sadece senden, onun kokusunu al getir, onun saçlarını al getir, hatta mümkünse onu al getir bana rüzgâr.''
Gitar eşliğinde şarkılar yükseliyordu semaya... İyi bir ortam kafa dengi arkadaşlar... Çok güzel vakit geçiriyorduk dağ evinde ama Buğra yola koyulma vaktinin geldiğini hatırlatınca, eşyalarımızı toplayıp çıktık.
Yol boyunca kimseden ses çıkmadı. Elif kendi camındaki manzarayı seyretti ben de kendi camımdakini. Çok severim araba hareketteyken yolu seyretmeyi. Bin bir türlü şey geliyor aklına. Bin bir şey düşünüyor insan; Yaptıkların geliyor aklına. Yapacakların hatta yapmadıkların yapamadıkların. Bir de şarkı olunca arabada... Dalıp gidiyorsun uzaklara, çok uzaklara.
Sonra aklına en sevdiğin geliyor, özlediğin, hasretiyle yanıp tutuştuğun geliyor. Seviyorsun, istiyorsun. Ona sarılmak, bazen sadece bakmak... Uzun uzun her bir santimetresini seyretmek istiyorsun. Konuşmadan, sessizce... Ama uzun uzun.
Sessizliği Onur bozuyor:
-şaka maka sene de bitti be... Çok çabuk geçti.
Buğra: -Öyle... Ocak'tan sonra türbo takıyor aylar.
Elif:-Yılsonu balosunun tarihi belli oldu mu?
Onur:-5 Haziran diyorlardı en son, tam belli değil. Gösteri hazırlıklarına başladınız mı?
Elif:-müzik seçiyoruz henüz başladık sayılmaz... Siz Eylül?
Yılsonu balosunda her kulüp bir gösteri hazırlıyormuş. Ben de yeni öğrendim. Onur'la Buğra basketbol kulübünde Elif ise klasik dans kulübünde yer alıyor. Ben de bildiğiniz gibi müzik kulübündeyim.
-çok güzel fikirler var, bakalım. Şimdilik bende kalsın.
Onur (aynadan bakarak):-ney üfleyeceksin değil mi?
-büyük ihtimal evet.
Elif:-hep hevesim vardı neye... Ama çok zor ya; o sesi çıkarmak hüner ister gerçekten. Benim nefesim yetmez takılır kalırdım.
-Önce zorlanıyorsun tabi... Her çalgı aleti gibi.
Sohbete dalmıştık ki evim gözüktü. İlk önce beni bıraktılar. Elif'le Onur evimi görünce biraz şaşırsa da bozuntuya vermediler. Ama yüz ifadeleri ele veriyordu her birini. Çok uzatmadan teşekkür edip eve girdim.
Herkes uyumuştu çoktan... Tavuğa bağlamış bizimkiler; Erkenden yatmışlar. Ses çıkarmamaya özen göstererek odama geçtim. Çantamı pijamalarımı çıkarmak için açtığımda bir kutu ilişti gözüme. Beyaz kırmızı kurdeleli orta boy bir kutuydu.
Üzerinde de küçük bir not:
''bana kızacaksın hatta kabul etmeyeceksin ama bunu yapmam lazımdı. Kusura bakma.
Dip not: Ne değişik kızsın... Hediye verirken bile özür diletiyorsun laz kizı''
Buğraaa!
Kutuyu açtığımda şok oldum. Hiç beklemiyordum. Hem... Ne ara koydu ki bu kutuyu çantama? Çok mahcup oldum. Telefon almış Ve eminim en ucuzu değil. Kabul etsem olmaz, etmesem olmaz... Nasıl bir duruma soktu beni ya; Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim!
Telefonu açtım. Biraz kurcaladım tabi. Numaralar eklemiş. Tabi kendi numarasını, Elif'inkini ve Onur'unki. Samimi olduğum sadece 3 kişi. Mesaj atmaya karar verdim.
''deli misin? Yoksa zır deli mi? Bilemedim.
''deli deliyi çeker demiş miydim sana? Güle güle kullan. Ben sana her ulaşmak istediğimde sokak sokak Eylül mü arayacağım? Beni düşün ve kabul et. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomanceBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...