'' tutamadık yar sözümüzü...'' (8)
- NE YAPIYORSUN SEN BURDA? NIYE BURDASIN? HANGI IZINLE BU ODANIN KAPISINI ACIYORSUN SEN!
- Buğra.. özür dilerim. Ben.. lavaboyu ararken yanlışlıkla girdim. Çok özür dilerim
Resmen kan kusuyordu. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim daha önce. Daha fazla sesimi çıkarmadan odadan çıktım ve koşar adımlarla çalıştığımız odaya geri döndüm. Ne yapacağımı bilemedim. Gitsem mi kalsam mı ne yapsam? En iyisi eşyalarımı toplamaya başlayayım.
Buğra girdi odaya. Daha sakindi. Beni topluyor görünce araya girdi:
- gidiyor musun?
-seni kızdırdım, artık beni görmek istemezsin diye sana görünmeden gidecektim.
-ben sana git dedim mi peki?
-demedin ama seni öyle görü...
-bırak eşyalarını, yemek hazırmış. Önce yemek yiyelim sonra devam ederiz.
Onun bu tavrına gerçekten çok şaşırmıştım. Bir insan nasıl bu kadar değişir? Daha 5 dakika önce kan kusan çocuk şimdi can ciğer kuzu sarması. Ayy kesin yemek yiyecez bahanesiyle beni mutfağa götürecek sonra da beni... Aman Allah'ımm kesecek beni ! Yok yaa Eylül saçmalama kızım ne kesmesi cani mi o! Sadece acıktı yani...
Beraber aşağı indik masa dört dörtlüktü. Her şey vardı. Ben hayatımda bu kadar yemeği bir arada görmemiştim daha önce :O Karşılıklı oturduk. Hizmetciler servise başladılar. Etrafımızda dört dönüyorlardı, aslında çok rahatsız olmuştum... Sessizce yemeğimizi yiyorduk. Ne o konuşuyordu ne de ben. Sanki ben bir konu açmasam o hiç konuşmayacak gibi geldi. Bir konu açtım:
-ailenle beraber kalıyorsun burada değil mi?
-evet ama şu an evde değiller
-eviniz çok güzel ama... annen çok zevkliymiş
-geleceğin mimarından bunları duymak güzel :)
Bu sözden sonra bir şey diyemedim. Sadece gülümsedim, gamzem çıktı ortaya. Babamın her zaman söylediği o şarkı geldi aklıma ''gamzelerin güller açmış bana bakıyor, gözlerin bir bebek gibi her gün ağlıyor merak etme yar sevdiğim bırakmam seni'' (8) birde ellerini açıp oynardı karşımda. Sonra bir bakmışsın ikimizde kaptırmışız kendimizi oyuna... Keşke şarkıdaki gibi bırakmasaydı. Keşke bu şarkıyı her hatırladığımda hüzünlenmeseydim... ''bebek gibi'' ağlamasaydım.
-senin ismin neydi bu arada?
İkinci ''OHA'' 'mı alacak şimdi ha! İsmimi bile bilmiyor daha... Pes artık yani pes. Diyecek bir şey bulamıyorum şu an. İnsan vurdumduymaz olur da bu kadarını beklemiyordum.
-Eylül
-tamam unutmamaya çalışacağım. Çıkalım mı?
Yemeğimiz bitmişti. Yukarı çıktık ve tekrar kaldığımız yerden devam ettik. Saat geç olmuştu. Annem henüz gelmemiştir işten ama Efulim'i almam lazım komşudan... Yarın devam etmeyi teklif ettim. Eşyalarımı toparladım, Buğra odadan çıkmıştı çoktan. Masaya 5tl bıraktım yanına da not ''telefonu kullanmama izin verdiğin için teşekkür ederim''. Bunu yapmam lazımdı. Direk versem zaten almayacaktı biliyorum, benim parama ihtiyacı yok çünkü... herkesin söylediği söz. Buğra kapıda bekliyordu beni. Çıkarken sordum:
-tam olarak neredeyiz? Hangi semt?
-Bebek
-O kadar geldik mi yaa... Peki bu yakınlarda dolmuş otobüs durağı falan var mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomansBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...