"Denize biraksam kendimi, kumlara uzatsam golgeni. Havada umut, ruhum firar guneste kurutsam kalbimi..." (8)
Restorandan çıktık. Hava kararmıştı çoktan. Beni eve bıraktı.
- teşekkür ederim ortak!
- ben teşekkür ederim. Yani şey benimle geldiğin için.
Daha fazla uzatmadan eve girdim. Annem zaten bekliyormuş camın önünde. ''nerede kaldın''lar, ''merak ettim''ler... Girer girmez sorguya çekti. Eh haklı tabii... Telefonum olmayınca haber veremedim gecikeceğimi. Aslında unuttum... evet.
Biraz şoklardaydım, ohalarda falan yani. Buğra'nın içinden tatlı mı tatlı bal gibi bir insan çıktı. Bizim Buğra... Bütün sınıfın tanıyorum dediği fakat hiçte dedikleri gibi olmayan Buğra Saraçoğlu. Anlamıştım ama. Biliyordum. O aslında buydu işte. Kendini sakladı tüm bu zaman. Aslında buydu o. Bugün tanıştık. Bugün gerçekten tanıştım onunla. Neşeli, komik, sevecen, düşünceli... Bir gün Buğra'yı bu sözcüklerle tanımlayacağımı hiç düşünmezdim. O'nu herkes kaba, asosyal, egoist olarak biliyor. Ama neden böyle olmayı seçti? Her şey onun elinde. Neden kendini böyle tanıttı insanlara? Çok garip... Kafam baya karıştı şimdi bak! Bir insan neden başka birisiymiş gibi davranır ki? Eline ne geçer? Sadece nefret...
Ertesi gün okul yoktu. En bi sevdiğim; Hafta sonuuuuu :D Yaniiii koyun desenli pijamalarım, pofuduk terliklerim ve tabi ki kızların vazgeçilmezi; hafta sonu topuzu :D Ahh o topuzlar saatlerce uğraşsan yapamazsın!
Her hafta sonu gibi erken kalktım. Annemle Efulim uyuyordu. Sahil boyu yürüdüm. Hafta sonları yürüyüşe gelirim buraya. Temiz hava, sabırlı balıkcılarla çevrili deniz, balon-pamuk şeker vs satanlar... balık ekmek, banklardan manzarayı seyreden teyzeler, bastonlarıyla zar zor ilerleyen amcalar... el ele tutuşmuş mutlu çiftler. Hepsi huzur, hepsi amin, hepsi şükür :)
Biraz soğuktu... Kış kendini göstermeye başladı artık. Yakında karda gelir. Bembeyaz bir İstanbul ile karşı karşıya olacağız sayın seyirciler. Bu sene kış sert geçecek gibi. Eldivenleri aman diyim çıkartmayın kaşkollar boğazda, UGG botları ayakta tabi. Her sene olduğu gibi Istanbul'da bir moğollar rüzgarı esecek. Hahah kusura bakmayın ama komik :D
Dönüşte pamuk şekeri aldım. Mmmh en bir çok sevdiğimden hemde :) Eve girdiğimde annem kahvaltıyı hazırlamıştı bile. Elimdeki pamuk şekerin sapını görünce ilk tepkisi aynen şöyle oldu:
- kaç kere deyceğum yeme şuni kahvaltidan once! Karnin kurt dolar kurt
Canım benim yaa :D Evet kurt dolu bir karnım var benim malesef :p
Biz daha kahvaltıdayken kapı çaldı. Annem kalktı:- Ayşe'dir bana havlu kenarı modeli getirecekti
- Efulim o tabak bitecek bak 3 tane zeytin var tabağında. Bunu benim için ye, bunu annem için
- sonuncuyuda benim için !
Başımı kaldırmakla gözlerimin pörtlemesi bir oldu.
- Bu...buğra? :O
- ta kendisi. Telefonun yok geleceğimden haberdar edemedim.
-biraz şaşırdım kusura bakma... gel buyur. Aç mısın?
-ben yedim. Hazırsan çıkalım?
-ne hazırı? Bir yere mi gidecektik? Haberim yok!
-Ne çok soru sordun laz kizı, hadi
Dışardan geldiğim için pıjamalı değildim Allah'tan... Üzerimde lacivert bir gömlekle gri bir pantolon vardı. Kırmızı pançomu ve kırmızı keçe beremi giydim. Buğra beni görür görmez ''laz kızından terfi edip kırmızı başlıklı kız olmaya mı karar verdin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomanceBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...