15. Bölüm

1.3K 54 44
                                    

"nede güzel olurdu ayrılık olmasaydı, aklıma geldiğinde gözlerim dolmasaydı..."

Akçaabat'da 3 gün kaldık. Bu 3 gün nasıl geçti hiç anlamadım... tatiller neden çabuk geçer ki zaten, hiç anlamıyorum! Eski Akçaabat değil ama. Çocukluğumun Karadenizi değil burası. Ne o insanlar var, ne de o ortam. Eski arkadaşlarımdan hiç kimse kalmamış. Hepsi ayrı ayrı şehirlere okumaya gitmişler... Yeni insanlar taşınmış.

İstanbul'a geri döndükten sonra ilk işim Buğra'yla görüşmek oldu. Bu sefer dışarda değil evlerinde buluştuk. Sır gibi sakladığı o odaya girdik. Her Nisan'ın duvardaki fotoğrafını gördüğümde daha da güzel geliyor. İnsanların içini bilince yüzü de daha güzel geliyor sanırım. Nisan'ın içi de dışı da birmiş. Onun kadar iyi insanlar çıksa keşke karşımıza. Keşke herkes birbirini sevse, kardeşlik ve barış kazansa...

Bu üç gün içinde olan biteni anlattı:

- dediğim gibi sen gittikten sonra kuruma gittim tekrar. İlk önce bilgi vermek istemedi ama durumu anlatınca yardımcı olmak istedi. Birkaç telefon görüşmesinden sonra Azad'ın bir mayın tarlasında vefat ettiğini öğrendi. Bu ihtimali hiç düşünmemiştim. O an ne düşüneceğimi ne tepki vereceğimi bilemedim...

-çok üzüldüm gerçekten... Peki Azad'ın Nisan için ne ifade ettiğini öğrenebildin mi?

-onu nasıl öğreneceğimi pek kestiremiyorum açıkcası...

-bunu öğrenmemizin tek yolu ailesine sormak

-onlardan da sakladıysa demekki bir iş var bunun içinde.

-tek çaremiz annesi gibime geliyor. Ben onun yerinde olsam hiç kimseye söylemesemde anneme söylerdim sanırım. Nisan tek başına böyle bir şeye kalkışmazdı belki. Mutlaka bir destekcisi vardı, oda annesi. Sen benden daha iyi tanıyordun onu...

-haklı olabilirsin

Yarın dersten sonra gideceğiz. Günlüğü aldı yine eline, ve okumaya başladı. Burada da Nisan Buğra'yla gittikleri huzur evini anlatmış.

-Vaktimiz oldukca gitmeye çalışıyorduk. Onlarla vakit geçirmek Nisan'a huzur veriyordu. Onlarla konuşur, dertlerini hayatlarını dinlerdi. Hatta alzeimer hastası Hasan amca vardı. Kızı Almanyaya gelin gidince bir daha dönmemiş. Nisan'ı kızı sanıyordu. Her gördüğünde seviniyor, tüm kalbiyle kucaklıyordu Nisan'ı. Her ay bir akşamımızı onlara ayırırdık. Evden kitap, pasta falan götürüp onlarla beraber vakit geçirirdik. Nisan'ın mutluluğu o kadar belliydi ki. Gözlerinin içi gülüyordu, her gün bir daha aşık oluyordum adeta.

-istersen her ay onları görmeye gideriz yine? Nisan'ın yaptığı gibi kitap okuruz, onlarla vakit geçiririz.

-3 senedir gitmiyorum..

Konuşmamız hizmetcinin odaya girmesi ile bölündü: - Buğra bey yemek hazır, dilerseniz geçebilirsiniz.

Annesi ve babası yoktu... Sanırım yine bir programları var. Babasını yine göremeyeceğim anlaşılan. Yemekten sonra salona geçtik. Çok güzeldi... Her yer ışıl ışıl, ferah ve oldukca büyüleyici. Şöminenin önünde 2 tane kırmızı yastık vardı:-hadi otur, beğeneceğini umduğum bir sürprizim var.

Ve hizmetci elinde çikolata şelalesi ile içeri girdi. -> ben şok, ben iptal !

Başka bir hizmetcide ardından çilek, muz ve elma kasesi getirdi. Yok artııık!

-beğenmek ne kelime bayıldımm!

Biz yerken annesi Feryal hanım geldi, ve bize katıldı. Şöminenin önünde çok güzel bir vakit geçiriyorduk ki Buğra'nın telefonu çaldı ve odadan ayrıldı. Annesi lafa girdi:

Bir Eylül sabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin