22. Bölüm

687 49 8
                                    

'Güneşim soluyor ayazlarda içim ürperiyor. Ne yüzüm gülüyor yolunda, ne yapsam olmuyor.''

Okulda her şey aynıydı. Onur'la Elif ayrılmaz ikili olmuşlardı artık... Biri nereye giderse diğeri de hemen arkasından ilerliyordur mutlaka. Hep diyorum ''Sizi tutkalla mı yapıştırdılar?'' hep de aynı cevap ''bunca zaman ayrı kalmanın acısını çıkartıyoruz''.

Ehh haklılar bir yönden de. Ben de babam döndüğünden beri öyleyim. Hep yanında olmak, onunla vakit geçirmek istiyorum. O kadar özlemişim ki... Bir an bile yalnız bırakmak istemiyorum babamı. Ders çalışma masamı salona götürmüştüm ilk zamanlar. Babamı hep gözümün önünde görmek istiyordum. Sanki arkamı dönsem kaybolacaktı... Sanki uzaklaşsam yine gidecekti. Korkuyordum. Çok korkuyordum yine aynı şeyleri yaşamaktan, gözlerimin ağlamaktan ferinin söneceğinden... Korkuyordum, en çokta bu ayrılık acısının tekrar evimize düşmesinden. Gidin sönük bulutlar... Kaybol ey gri gök! Ben artık güneşi görmek istiyorum. Her sabah evimizin üzerine doğsun istiyorum. Hiç batmadan... Hep üzerimizde dursun.

Babam sık sık Kasım amca ile görüşüyor, beraber vakit geçiriyorlardı. Seneler sonra kavuştular. Eh kolay kolay da ayrılmazlar artık. Babam bir yerden borç para bulup zedelenen sandalını tamir ettirdikten sonra işine tekrar dönmek istiyordu. Ama bulamadı. Maalesef diyemeyeceğim. ''iyi ki'' demek geçiyor içimden. Denize açılmasına göz yumamazdım tekrar. O korkunç rüyadan yeni uyandık. Tekrar o rüyaya uyumak istemiyorum, hiç istemiyorum.

Kasım amca benim istemediğimi duyunca hak vermiş olması lazım ki babamla konuştu. Ona eski işine geri dönmesinin iyi bir fikir olmadığını anlatmış. Kasım amca babamı en iyi tanıyan kişi... En eski tanıyan. Ve tabi ki sözleri en etkili olan kişi. Nasıl yaptı bilmiyorum ama babamı ikna etti. Ve birkaç güne balık restoranı açıyor.

Kasım amca yardımcı oldu, restoranda kazandığı para ile Kasım amcaya olan borcunu kapatacak. Beraber Sultanahmet'in en güzel mekanını bulmuşlar diyebilirim. Evet ilk görünce ''buradan adam olmaz'' dedirtti. Ama o kadar uğraşıyor ki babam... O kadar ilmik ilmik işliyor ki... Sultanahmet'i bırak, koca İstanbul'un en güzel mekânı olacak burası. En büyük destekçisi tabi ki annem. Her zaman yanında, her zaman destek oluyor. Bir kere bile ''ah'' demeden yardımcı olmaya çalışıyor. Bende zaman buldukca yanlarına gidiyorum. Beraber düzüyoruz yeni iş yerimizi.

Dersler çok yoğun. Buğra'yla sık sık görüşüyorduk. Ve çoğu zaman kütüphanede buluşuyoruz. Beraber ders çalıştıktan sonra Nisan'ın günlüğünü okuyoruz.

O kadife defter Buğra'ya güç veriyordu. Her cümlesi hatta her harfi değerliydi. Her bir sayfasında yaşanmışlık vardı... En çok sürmesini dilediği o yaşam. Hayat buluyordu Buğra bu defteri okurken. Erken biten bir hayat yeniden can buluyordu adeta. Sevinçle açıyordu defteri, arzuyla okuyordu... İçtenlikle çeviriyordu sayfalarını. Hasretiyle yanıp tutuştuğu bu aşkı yeniden alevlendirmek istercesine bakıyordu bu deftere. Bir zamanlar aşkının alevlerinde boğulurken şimdi sadece o alevlerin küllerinde teselli bulmaya çalışıyor.

Kolay bir hayatı olmadı Buğra'nın. Hatta zor bile diyebiliriz. Ama kimsenin hayatı kolay değildir aslında... Herkesin bir yerlerde boğazının düğümlendiği, kelimelerin kifayetsiz kaldığı, bazen de gözyaşlarını tutmamızı gerektiren anıları vardır. Kolay yaşam yoktur, kolaylaştırılmış hayat vardır. Acılara göğüs gelen insanlar vardır, ne olursa olsun tebessümlerin kaybolmadığı bir ortam vardır mesela. Veya kadere boyun eğen, Yaratan'a tüm benliği ile güvenip her şeyi O'na bırakanlar vardır.

Bazen çok istesen de değiştiremezsin olayları. O kadar çok istesen de olmaz. İşte o an anlarsın burasının aslında dünya olduğunu. Burası olmasını istediklerimizin değil, olması gereken şeyleri yaşadığımız yer. Bizim istediğimiz gibi değil O'nun istediği gibi yaşıyoruz. Biz kendimiz hiçbir şeyiz eğer Yaratan olmasa. Biz kendimiz hiçbir şeyiz eğer bizi biz yapan olmasa. Ve yine biz, hiçbir şeyiz eğer O'nun kontrolü altında olmasak. Çünkü '' O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez'' (En'am 59.)  ''yaşa'' diyor ve yaşıyoruz. Bir gün ''öl'' emri gelecek ve bizde herkesin gittiği yerde bulacağız kendimizi. Tüm sevdiklerimizle...

Bir Eylül sabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin