38. Bölüm

253 19 0
                                    

Balonun güzel geçmesiyle birlikte Yusuf'u yakınımda hissetmenin verdiği mutlulukla beraber hayatıma devam ediyordum. Projeye henüz başlayamadık; Hala üçüncü kişiyi arıyoruz. Buğra hem tanıdığımız biri olsun hem de bu işlerle ilgilenen birisi olsun istiyor. Bu yüzden biraz uzadı bu üçüncü şahsın bulunması.

Günümün büyük bir kısmı evde geçiyor. Bazen babama yardıma gidiyorum. Sabahları koşuya çıkıyorum, annemin vazgeçilmezi Pazar alışverişi falan derken... Günümü dolduruyorum.

Yine bir sabah koşudan geldim eve, Efulim'le annem restorana gitmişlerdi. Kahvaltımı hazırlarken ev telefonu çaldı. Numarayı tanımıyordum ama önemlidir belki diyerekten hemen açtım. Sesi tanıdıktı, hatta baya tanıdık.

Eylül deyişiyle kimin olduğunu hemen anladım. Yusuf'un annesi!

Sesi titriyordu, yutkunamıyordu telefonda. İki cümlesinden biri Yusuf'tu. Bu haline çok üzülüyorum. Yusuf dik başlıdır. Kolay kolay kimseden özür dilemez. Ve bir kere soğuyunca birisinden asla geri adım atmaz. Affetmekte de oldukça zorlanır açıkçası. Bu kişi annesi de olsa.

Ama ben inanıyorum ki annesinin diyecekleri var. Ve bu anlatacakları Yusuf'un vizyonunu 180 derece değiştirecek. Hiçbir anne yavrusunun üzülmesini istemez. Ayrıca bu kadar önemli bir konuda da yalan söylemez. Babasını ölümünü saklamasında başka bir neden olmalı.

Telefonda çok yalvardı. ''bizim barışmamız senin elinde'', ''Yusuf sadece seni dinler'', ''beni bir kez dinlemesini sağla'' dedi. Benimde zaten istediğim annesiyle barışması... Yusuf biraz kızacak ama annesine yardım etmeye karar verdim. Gerçekleri dinlesin eğer öyle de affetmezse benim yapacağım başka hiçbir şey kalmaz. Annesi de benim gibi yedi senedir görmüyor oğlunu. Bir anne için bu süreç çok zor olmalı. Anne değilim ama empati kurabiliyorum.

Meral teyze İstanbul'da otele yerleşmiş. Benden sadece Yusuf'la konuşmalarını sağlamamı istiyor. Yusuf'un iş çıkış saatlerini bildiğim için paydosunda görüştürmeyi planladım.

İlk önce otele gittim. Karşılıklı kahve içtik, ve Yusuf'a anlatamadıklarını anlattı bana: Temel amcanın ilk kalp krizinden sonra eve çıkmış. İyi gibiydi dedi. Her şey normal görünüyormuş. İkinci krizini geçirdiği sabah yanına çağırmış Meral teyzeyi. ''Benim ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum... Bugün varım yarın yok. Zamanımın azaldığını hissediyorum. Şimdi söyleyeceklerimi vasiyetim say. Eğer bana Yusuf iyileşmeden bir şey olursa sakın ona bir şey söyleme. Bana çok düşkün Yusuf. Benin vefatım ona çok ağır gelecektir. Tedavisini tamamlamasını sağla. Asla! Ama asla öğrenmesin. Bu evin tapusunu Yusuf'a ver. Küçükken Yusuf kayığımı hep sahiplenirdi. ''büyüyünce bu kayıkla ben de balık tutacağım'' derdi. Kayığıma iyi bak, ve Yusuf'a ver. Kutunun içinde saat var. O da Yusuf'un.'' Demiş. Son sözleri Yusuf'aymış... Ama bunca zaman Yusuf'un ''yüzünü bile görmek istemiyorum'' demesiyle yaklaşamamış yanına.

Eline kutuyu ve evin tapusunu aldı, ve çıktık. Yusuf'a mesaj attım ''hastaneye geliyorum beni bekle'' saniyesinde onayladı. Meral teyzenin gözleri ışıl ışıldı. Umut vardı içinde ve tabi ki bunca zaman sonra yüzünü göreceği oğlunun heyecanı.

Önden ben girdim. Beni görür görmez masasından kalkıp beyaz önlüğünü çıkarttı. Gülümsüyordu, mutluydu. Ben ise tedirgin ve heyecanlıydım. Bana doğru yaklaşırken daldım lafa:

-bana belki kızacağın bir şey yaptım...

-ne yaptın? Ben sana kızmam kolay kolay

-bu yaptığıma ufacık minnacık kızabilirsin. Ama önce dinl...

Birden annesi belirdi. Gözlerinden yaşlar aka aka girdi odaya. Yusuf annesini görür görmez ellerini yumruk yapıp sıktı. Gözlerinden alev çıkıyordu resmen! Sinirliydi. Hem bana hem de annesine karşı.

Bir Eylül sabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin