20. Bölüm

722 49 31
                                    

''Sen geldin, bahar geldi''

Beş sene aradan sonra bulduğum huzurla dimdik ayaktayım. Tarifi olmayan duygular içerisindeyim. Anlatamam ki şu an yaşadıklarımı... Anlatamam hislerimi.  Anlatsam bile eksik kalır her bir cümlem. Kelimelerim kifayetsiz, cümlelerim eksik kalır. Bitiremem ki... Hep yeniden başlamak isterim. Herkese babamı anlatmak, şiir gibi yazmak isterim onu. Her mısrasında bir baba. Okurken akar damla damla inci tanelerim. Ama ben yinede bitirmem cümlelerimi. Yarıda kalır, babam devamını getirsin diye. Her yarım iş bitirilmeye mahkumdur çünkü. Bitmeyen hayat gibi. Hayatımız hep eksikti bizim, hep yarım. Kursağımızda kalan gülüşlerimiz vardı mesela. Babam gelince tam olduk biz. Babam gelince o gülüşler kursağımızdan geçti. O gelince yarıda bırakılan hayatımız can buldu bedenimizde. O varken çiçeklerin açtığını, kuşların uçtuğunu görüyorum. O varken gerçekten gülümsüyoruz, yiyoruz, içiyoruz. O varken siyah deniz mavileşiyor, karanlık aydınlığa çıkıyor, güneş bir başka doğuyor.

Babam değişmişti. Bu beş sene içerisinde saçlarına aklar düşmüş, yaşlanmıştı babam. Yüzünde iki üç kırışıklık var, birkaç yara izi ellerinde... saçlarının çoğu beyaz, sakalları uzun, vücudu çelimsiz... Ama bir tek şey değişmemiş: şefkat ile bakan o deniz gözleri. Sadece onlar aynı kalmış. Seneler o bakışları almamış. Sevgiyle bakıyor bize, özlemle yutkunuyor, şefkatle sarılıyor. İçi yine aynı babamın. Aynı tertemiz ve bir o kadar büyük kalbiyle kucaklıyor bizleri.

Hep beraber oturduk salona. Babamın yamacından ayrılmak bile istemiyordum! Elini tuttum, ve bırakacak gibi de durmuyordum açıkcası. Elimde olsa yapıştırırdım avuçlarımızı. Onu bir kez daha kaybetme ihtimalini bile düşünemiyorum.

Efulim şaşkındı, belki benden daha fazla. Yüzünü dair hatırlamadığı babam karşısındaydı, gelmişti artık. Tanıyamadı, babası olduğunu bile bilemedi belkide. Kucağına oturdu, ve birdaha da kalkmadı. Yüzünü seviyordu, o hiç hatırlamadığı yüzünü. Yıllar sonra babasını bulmuştu Efulim. Ne diyebilirdi ki? Ne düşünebilirdi? Değişik bir duygu içerisindeydi, orası kesin. Bunca sene babasız yaşayan, büyüyen kız... bir gün birisi geliyor eve ''babanım'' diyor. Tepkisiz kalmaz mısınız? O susmayı tercih etti. Sadece izledi. Olan biteni özümlemeye çalışıyordu... Söyleyeceği anlatacağı o kadar çok şey olmasına rağmen susuyordu. Efulim, babamın ''sevgilisi'' büyümüştü artık, o küçük 3 yaşındaki kız yoktu karşısında.

Akşam olmuştu, yemek yedik hep beraber ve annem o soruyu sordu, cevabını en çok merak ettiğimiz o soruyu: ''bunca zaman neredeydin?''. Ve babam uzun uzun anlatmaya başladı:

-O gün her sabah olduğu gibi denize açıldım. Diğer balıkcılardan önce vardığım için önce açılmıştım. Hava serindi, rüzgarlıydı. Birkaç zaman sonra esintiler şiddetini arttırdı, ve birden yağmur bastırdı. Bende tam balık ağını atmıştım. Her şey çok ani oldu, çok çabuk gelişti. Yağmur yüzünden gözümün önünü göremiyordum. Balık ağı ayağıma dolanmış, toplayayım derken denize düştüm. Dolu yağıyordu baya çırpındığımı hatırlıyorum. Can yeleğim de bir zaman sonra işe yaramadı. Rüzgar bir yandan dolu diğer yandan... birkaç metre sürüklendim. Sonra kendimi denizin ortasında, rotasız bir şekilde buldum. Nereye gideceğimi hiç bilmiyordum. Çaresiz yüzmeye başladım... İyi bir yüzücüyümdür bilirsiniz. Kaç saat yüzdüm bilmiyorum ama bir zaman sonra bitkin düştüm. Bir kol daha atamaz hale geldim, sonrasını hatırlamıyorum. Sonrasında anlattıklarına göre Thasos adasında yaşayan bir adam vapur gezisi yaparken bulmuş bedenimi; suyun yüzeyinde yüzüyormuş cansızdan farksız bedenim. Hemen en yakın hastaneye götürmüş. Hala yaşadığımı ve durumumun da ağır olduğunu görünce doktorlar uçakla Atina'ya sevketmişler. Yüzüm yaralar içerisindeymiş, nabzımda düşük. Benim yaşamamı bir mucize olarak görüyorlarmış. Kafa tramvası geçirmişim ve 2 tane amelyat sonrası üç buçuk sene komada kalmışım. Kim olduğumu, nereden geldiğimi... hiç bir şey bilmediklerinden kimseye haber verememişler. Üç buçuk sene sonra açabilmişim gözlerimi. Konuştuklarından hiç bir şey anlamıyordum! Daha nerede olduğumu bırak kim olduğumu bile bilmiyordum. Hafızamı kaybetmiştim ve polislere de yardımcı olamadım ailemi bulmaları konusunda. Komadan sonra yaklaşık 6 ay fizik tedavi gördüm. Hastane masraflarını ödeyemedim. Ne bir işim ne de bir ailem vardı. Hiç bir şey hatırlamadığım için doktorlar yardımcı olacaklarını söylediler. Hastaneye hademe olarak aldılar ve hafızamın yerine geleceği güne kadar da çalışabileceğimi söylediler. Bana birde hastane müştemilatında yer ayarladılar. Akşam ordaki staj gören öğrencilerle birlikte kalıyordum, gündüzleri de temizlik, yemek dağıtımı vs yapıyordum ve böylece hastane masraflarını ödüyordum. Günler geçti aylar geçti ama hafızam hala yerine gelmemişti... Bir ip ucu olsaydı belkide daha hızlı hatırlardım ama bana yardım edebilecek kimse yoktu. Zaten zar zor anlıyordum ordakiler... tercüman gerekiyordu çoğu zaman.''

Bir Eylül sabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin