12. Bölüm

918 49 2
                                    

''En guzel ask zor olanmış... (8) ''

Bugün 31 aralık. Yani semestr balosunun olduğu gün. Anlaştığımız gibi Buğra'lara gittim. Yol bayaa uzun sürdü! Buğra ne kadar gelip almak istese de laz inadım tuttu. Ve ben hayır dersem o hayırdır. Bu kişi Buğra da olsa, annem de olsa.

Hatırlarsanız Buğra'ların eve otobüs durağı çok uzaktı. İşte laz inadım buraya kadar sürdü. Sonrası yok :D Buğra beni duraktan almaya geldi arabasıyla... Eve girer girmez hemen oyuncakları paketlemeye koyulduk. Buğra başlamıştı zaten, devam ettik. Her bir pakete isimlerini yazdık. Çok uğraştık belki ama deydi. O çocukların gülücüklerine değecek.

Saat 2 gibi çıktık evden. Annesiyle karşılaştık. Oda tam arabasından çıkıyordu. Araba da araba ha! Annem bırak öyle bir arabaya binmeyi yanından bile geçmemiştir. Aman... zaten geçmesinde. Ben onu tarhana kokusuyla seviyorum. Hamsili pilavıyla, çilek reçeliyle. Canım annem. Sahi... Buğra'nın annesi de yapıyor mudur? Acaba hiç mutfağa girip bir kap yemek yaptı mı ailesine? tabi yapmıştır canım. Kimse annesinin karnından varlıklı doğmuyor... Yani. Buğra biraz öyle doğmuş gerçi ama... Üf aman neyse bize ne?

Annesi bizi görür görmez yanımıza geldi. Buğra'yı öptü, bana sarıldı. Noluyoruz?

-çıkıyor musunuz?

-evet anne, küçük bir işimiz var...

-balo bu akşamdı değil mi?

-evet bu akşam. Smokinimi kuru temizlemeden aldı mı Şükrü?

-evet tatlım bu sabah getirdi. Sakın geç kalma! Bu akşam misafirlerimiz var biliyorsun Balodan önce bir görün öyle git.

Arabaya geçtik. Bir an Buğra'yı siyah smokin içinde hayal ettim. Ne kadar da yakışır... Tam bir beyfendi. Dur yaaa! Ne Buğra'sı kızııııım sen ne giyeceksin? Ayy hiç düşünmedim. Hiç de beceremem öyle uygun giyinmeleri falan. Daha önce hiç böyle bir geceye katılmadım ki... Ne giymek gerekir acaba? Pantolonla gidemem ya! İlla ki elbise lazım. Düşünsenize Buğra gibi hepsi smokin giyecek. Eh kızlarda abartır kesin. Mini mini elbiseler, picasso'nun kullandığı boyadan daha fazla boya ile badana yapılmış yüzler... ah ahh gençlik :P

Yetimhaneye geldik. Çocuklar bahçede kar topu oynuyorlardı vardığımızda. Bizi görür görmez koşup sarıldılar. Beraber yukarı çıktık. Paketleri teker teker çıkartıp isime göre verdik herkesin oyuncağını. Sevinçleri yüz ifadelerinden belliydi. Oyuncakları gördükleri anlardaki çığlıkları, kocaman gülümsemeleri... O kadar mutlu oldum ki onları öyle görünce. Gözlerim yaşaracak kadar mutlu oldum. Bu atmosferden çıkmadan Buğra'nın ''hadi bir selfie çekelim gençler'' demesiyle tüm çocuklar arkasına geçip poz vermeye başladı. Ben biraz kıyıda kalmıştım. Fotoğrafa dahil değildim. Buğra ''hadi gir objektiflere de mutluluk neymiş görsün millet.'' dedikten sonra katıldım bende. Buğra'nın yanındaydım yani ön planda. Çektikten sonra Buğra ''çünkü Eylül öğretti bana mutlu olmayı'' dedi tebessüm ederek. Orda gördüm işte. Gerçek Buğra'nın aslında bu olduğunu. İçten, samimi, çocuk ruhlu ama aslında çok olgun. Bedenen olgun, ruhen çocuk; Buğra.

Saat 4 olmuştu yetimhaneden çıktığımızda. Balo 7'de başlıyor yani 3 saatim kaldı eve varıp ne giyeceğimi bulup ve hazırlanmam için. Böyle düşününce yetiştiremem gibime geliyor, gitmesem mi? :D

Buğra beni eve bıraktı. Arabadan benimle beraber çıktı. ''noldu'' bakışı attım. ''bir işim var'' diyerek arabanın bagajından bir paket çıkardı. Ve benimle eve geldi. Hiç bir şey anlamadım!

Annemle Efulim evdeydi. Annem mutfakta yemek yapıyor, Efulim de yemek masasının üzerinde ödevlerini yapıyordu.

-Eylül'ünüz geldi eeeey ev ahalisiiiiiii

Bir Eylül sabahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin