''Birgün herşey değişir, anlamak zor gelir bazen. Birgün herkes değişir, yenilmek zor gelir zaten''
Okullar açıldı! Ders saatleri çok uzun, hafta sonları çok kısa. Pazartesi sendromu diye bir şey var; Pazar-Salı olarak geçiş yapsak belki de bu kadar koymazdı... Tatiller yine çok hızlı geçti tabi ki. ''Tatillerde hedefler koyup hiç birini gerçekleştirmeyenler'' derneği kurmayı düşünüyorum artık. Bu nedir yaa! Yine tatil başı şunu yapacağım bunu yapacağım deyip hiç bir şey yapamadan tatili sonlandırdım. Doyasıya uyumaya bile vaktim olmadan 2. sömestr girdi.
İki hafta çalıştığım kafeden ücretimi aldım ve bugün o botları almaya gideceğim! Okulda Buğra yanıma güzel haberlerle geldi. Yüzü gülüyordu, gözleri parlıyordu:
-bil bakalım ne oldu
-ne oldu?
-annem ve babam sonunda Aya'yı koruma altına almayı kabul etti.
-ciddi misin? Çok sevindim!
-5 sene koruyucu aile olacaklar. 30 yaşına basar basmaz da evlat edinmek için işlemleri başlatacağım.
-inşallah her şey dilediğin gibi olur. Bu çok güzel bir inisiyatif
Bu habere gerçekten çok sevinmiştim. Babası kabul etmişti koruyucu aile olmayı fakat annesi pek oralı olmuyordu. Hatta ''elin çocuğundan sana ne'' dediğini işittim bir gün. Böyle bir annenin, Buğra gibi bir evladı nasıl olur... Anlam veremiyorum doğrusu.
Okul çıkışı kafenin yanındaki ayakkabı mağazasına gidecektim Efulim'in botlarını almak için.
-bende o tarafa gidiyorum, bırakayım seni
Yağmur da yağıyordu zaten, kabul ettim. Arabayla 10 dakika bile sürmedi tabi varmamız. Dolmuşa binseydim yarım saatte anca gelirdim. Bir kez daha teşekkür edip çıktım arabadan. Buğra da arabasını durdurup arkamdan geldi.
-ne oldu?
-sana eşlik etmek istiyorum!
Mağazaya girdik beraber. Botlar hala olduğu yerde duruyordu. Çok düşünmeden elime aldım.
-kaç numara bakmıştınız?
-34
Çalışan hemen bulup verdi. Cüzdanımdaki parayı saydım ve ''bir tane daha aynı numaradan alabilir miyim'' dedim. Buğra iki tane aynı ayakkabıdan almama bir anlam verememiş olmalı ki ''neden'' dercesine bir bakış attı. Gülümsedim. Ayakkabılarla mağazadan çıktık.
-anlatmayacak mısın?
-çok soru soruyorsun
-söyle o zaman
Hiçbir açıklamada bulunmadan sahile doğru yürüdüm. Ben önde, Buğra ise arkamdan koşturuyordu. Bin bir sorudan sonra istenilen yere ulaşmıştım. Enise; elindeki poşetle gelene geçene mendil satmaya çalışıyordu. Yanına gittim, arkası bana dönüktü
-bir mendil alabilir miyim?
Döner dönmez sarıldı sımsıkı: -Eylül abla!
-nasılsın Enise?
-iyiyim. Bu sefer ağlamıyorsun... kalbin artık acımıyor mu?
-kalbim alışmış acıya ben farkına varmadan.
Buğra sessizce beni izliyordu yanımda. Enise'ye ayakkabı kartonunu uzattım:
-bu senin için.
-bu nedir?
-aç!
Ayakkabıları gördüğündeki o surat ifadesini görmek paha biçilemezdi. Sevincini nasıl dile getireceğini bilemedi. Hemen kutudan çıkarıp sarıldı yeni ayakkabılarına. Ayağındaki yırtık babetlerini çıkarıp botları giydirdim. Çok mutluydu, bu gözle görülür bir histi. Gözlerinin içinin parladığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Eylül sabahı
RomanceBir Eylül sabahı; ''Çünkü herkesin siyah bir denizi vardır...'' Karanlık bir cukurda yapayalnız kalmış gibi hissettiğim günler oldu. Denizin mavisi bulanıp siyaha döndüğü günler de, gökyüzünde tutunacağım hic bir yıldızın olmadığı zamanlar da oldu...